Belen Kaymakamı Mehmet Öz, İskenderun’a iki gündür vekalet ediyor.
Kaymakam Cengiz Horozoğlu’nun 20 günlük yıllık izni nedeniyle, kentimizin görev sınırlarını da üstlenen Kaymakam Öz, İskenderun’a yabancı değil.
Dün İGC’yi ziyaretinde, birlikte kahvaltı yaptık.
Biberi pek sevmiyor.
Klimalı ortamda terliyor..
Sigara saatini unutmuyor..
Latife bir yana, Mehmet Öz, donanımlı bir mülki amir..
Neşeli..
Espirili..
Lafını esirgemiyor.. Birkaç soruyla, kentimize olan düşkünlüğünü değerlendirmeye çalıştım.
Örneğin, bölgesel kalkınma ajanslarının kurulması için güçlü bir birlikteliğin gerekliliğinden sözetti.
Mücadeleye işaret etti..
Güçbirliğine dikkat çekti.
İskenderun’un müthiş bir çekim merkezi olduğunu hatırlatmayı da unutmadı..
“- Çoğu zaman başaramıyoruz!” diye ekledim..
İlginç bir yanıt verdi:
“- İskenderun kendine yetiyor. Bu güzel kentte herkes çalışıyor. Bugün o çalışkan insanlar belki öyle görünüyor olabilirler, ama gereken durumlarda aynı çatı altında fikir birliğine gideceklerinden şüphem yok..”
Belen Kaymakamı Mehmet Öz güzel konuşuyor, hoş anlatıyor da..
Keşke, günün her saatinde bu güzellikleri yaşayabilsek, diye de düşünmeden edemiyorum.
Bir içimlik su gibi ömrümüz..
Kırılganlıkları, küskünlükleri unuturuz umarım.
Gerçi, İskenderun Kampüsü ya da çamur felaketi örneklerini unutmuş değilim.
Oradan, İskenderunlular’ın farkını ve yüreklerinin büyüklüğünü bilirim.
Kaymakam Mehmet Öz, bu durumu ta Belen’den görmüş, hissetmiş..
Yine de iyisi mi, kendi tayin ettiğimiz yolda, kendi bildiğimiz doğrularla gitmek yerine, hedeflerimize ‘güçbirliği’ zırhıyla yürümek en sağılıklı olanıdır..
Geçmişin gürültüsünü unutmaya ne dersiniz..
Bakın bir dost ne demiş:
“- Unutmak, unutmayı başarmak bir meziyettir, kıymetini bilelim!”
KIYAMET SENARYOSU!
Biz yazdıkça birilerine şaka gibi geldi.
Umarsamıyor kimse!
Enerji ve gıda fiyatlarındaki tırmanış, su yetersizliği ve iklim değişikliğinin gelecek 10 yılda dünyadaki istikrarsızlık ve şiddetin yeniden artmasına yol açabileceği açıkça ifade edilmeye başlandı ama biz uyuyoruz halen..
Bunu ben demiyorum..
Uluslararası Araştırma Merkezi Binyıl Projesi’nin bu yılki raporu, kıyamet senaryosunu detaylarıyla işlemiş..
Rapor; enerji ve gıda fiyatlarının artması, enerji ve gıda rezervlerinin azalması, hükümetlerin yetersiz kalması, su yetersizliği, küresel ısınma, çölleşme ve kişilerin hareketliliğindeki artış yüzünden, dünyanın yarısının sosyal istikrarsızlık ve şiddete karşı güçsüzleştiğini apaçık gösteriyor.
Olaylara bakar mısınız?
* 46 ülkenin (2,7 milyar kişi) silahlı çatışma, 56 ülkeninse (1,2 milyar kişi) siyasi istikrarsızlık riskiyle karşı karşıya bulunduğuna dikkat çekiliyor.
Sıkı durun şimdi..
* Yaklaşık 3 milyar kişinin günde 2 doların altında kazanarak yaşamaya çalıştığı belirtilirken, daha ciddi politikalar izlenmemesi nedeniyle uzun vadede sosyal bir çatışmanın kaçınılmaz olduğu kaydediliyor.
Raporda, 2050’ye kadar dünya nüfusunun 6,7 milyardan 9,2 milyara çıkmasının tahmin edildiği, 9,8 milyara ulaştıktan sonra doğurganlığın azalması nedeniyle 2100 yılında nüfusun 5,5 milyara düşebileceğine de dikkat çekiliyor.
Bitmedi!
Suyla ilgili kısımda hiçte içaçıcı değil..
Kişi başına yılda 1000 metreküpten az su düşen su fakiri ülkelerde 700 milyon kişinin su ihtiyacını karşılayamadığı belirtilirken, bu sayının 2025’e kadar küresel büyüme, iklim değişikliği ve su talebindeki artış nedeniyle 3 milyara çıkabileceği vurgulanıyor.
Bunca iç karartıcı verilerden sonra elimizdeki tek kurtuluş yolu şu:
* Raporda, bilim, teknoloji, eğitim, ekonomi ve yönetim alanlarında kaydedilen ilerlemelerin dünyanın bugünden daha iyi olmasına yardım edebilir..
Raporu okudunuz..
Şimdi bir düşünün.. Cayır cayır ormanlarımızın yandığı bir zaman diliminde, 2008 Türkiyesi’ndeki teknoloji ve yönetim alanlarına bir bakalım:
* Türkiye’de 18 tane yangın helikopteri var.
* 12’si de kiralık üstelik!
Dün itibariyle, Yayladağı’nın Suriye’ye sınır olduğu ormanlık alanda yangın çıktı, ortalık yıkılıyor.
Helikopterler nerede?
Antalya’da!
Yandı gülüm keten helva!
Söylemedi demeyin, bir 10 yıl sonrasını düşünemiyorum bile!