Ramazan bitmek üzere.. Seçim rüzgarı, poyrazla birlikte ufaktan ufaktan İskenderun semalarında kendini hisseder oldu.
Demem o ki, CHP’nin seçim startı biraz da gri tonlarda kendini göstermeye başladı.
Bilerek gri diyorum. Çünkü, bulutların arasında boy gösteren bir gökkuşağına henüz rastlamadık..
Ama herşeye rağmen, bir sağduyu, bir dayanışma, bir de ‘ortak akıl’ şapkası altında, önemli bir başlangıç sezinlediğimi rahatça söyleyebilirim.
Önce teşkilattaki havayı tenefüs etmekte fayda var.
Toplantıda, uzun süredir bir arada görmeyi arzuladığımız bir tablo dikkat çekiyor. Hatırlarsınız, oldukça gergin bir ilçe kongresi geçirdi CHP..
İlçe başkanı Nihat Karpuz’un o günkü söylemleri halen kulağımı çınlatıyor.
Makarayı başa almaya hiç gerek yok. O günden sonra CHP Hatay Milletvekili Aziz Yazar ile İlçe başkanı Nihat Karpuz’un arasına kara bulutlar girdi.
Farklı söylemler, farklı çıkışları da beraberinde getirdi.
Olmadık sözler, tartışmalar, kutuplaşmalar yaşandı.
Olay, istifaların istenmesi noktasına kadar büyüdü.
Gerçi, CHP’nin bir diğer vekili Fuat Çay’, “Biz terbiye sınırları içerisinde tartışmalarımızı parti çatısı altında birlikte yaparız. Tabana bunu yansıtmayız. Göreceksiniz ki, kısa süre içerisinde sular durulacak..” demişti.
Dün bu durulma, yelkenliyi sakin denizlere bırakırcasına kendini gösterdi.
Aslında, CHP’deki yüksek gerilimi nötralize etmekte en büyük pay Milletvekili Aziz Yazar’ın..
Aziz Yazar’ın uzlaştırıcı kimliği, olaylara sessiz yaklaşımı ve de perde arkasındaki aktörlük görevi, CHP’deki karmaşık yapıya son vermeye yetti.
İtiraf etmeliyim ki, Aziz Yazar seçim satrancındaki hamleyi iyi yaptı.
Hem zamanlama hem de biraraya getirdiği tablo yerindeydi..
Açıkça çıkıp, ‘Adaylara vermiş olduğum bir söz yok. Hep birlikte çalışıp, yerel seçimleri kazanmalıyız” dedi.
Yaptığı vurguyu, bir de adaylarla güç gösterisine dönüştürdü.
Müfit Tennioğlu, Hasan İnsan, Mevlet Dudu, Zafer Kutlu, Yusuf Civelek bunlardan sadece bir kaçı..
Hepsi yanındaydı.
Asıl önemli olan şu..
Nihat Karpuz’a ısrarla, ‘peki ya siz aday olursanız’ şeklinde soruya, ‘Biz bir ekip olarak yola çıktık. Benim olmam farketmez, kim aday olursa desteklerim” şeklindeki cevabı oldu.
O sözde birçok anlam yüklü..
Erdal Yılmaz’ın taşıdığı ‘endişe’lerden kastettikleri de bu yönde.. İleriki süreçte aksi yönde bir değişim yaşanabilir mi? Tüm adaylar, el ele, içten bir şekilde ‘Herşey İskenderun için’ diyebilecekler mi?
Bunlar tartışmaya açık ayrıntılar, fakat ben daha çok CHP’nin yerel seçimlerdeki duruşuyla ilgiliyim.
Aziz Yazar rahat bir görüntü veriyor..
Basınla diyaloğunda sözleri tartarak, eleyerek aktarıyor.
Kimseyi kırmamaya özen gösteriyor.. Kaldı ki, “Daha çok sayıda aday adayımız olacak” diyerek bu rahat tavrını sürdürüyor. Dahası var..
“İskenderun başta olmak üzere, diğer beldelerde de CHP’nin bayrağını dikeceğiz” sözleriyle iddiasını sürdürüyor.
Ben bunları düşünürken, Nihat Karpuz’un ‘korku duvarı’ benzetmesine takılmadım desem yalan olur.. Şöyle bir laf etti:
“Bu ekiple, 200 km. hızla korku duvarını yerle bir edeceğiz.”
Korku duvarıyla, Belediye Başkanı Mete Aslan’ı kastettiği ortada..
O bunları söylerken, Doğan grubuyla Başbakan Tayyip Erdoğan’ın girdiği polemik aklıma geldi.
Tiran benzetmesi gören Başbakan’a bakıp, eğer bir parti Türkiye’de ikinci kez yüzde 47 ile iktidara gelebiliyorsa, düşünmek gerek.
Ya ortada çözüm isteyen üç bilinmeyenli bir denklem var.
Ya da korku duvarı dedikleri hayali geçit, AK Parti’ye 2. dönem ve Mete Aslan’a nasıl oluyor da 3 dönemdir seçim kazandırıyor, önce ona bakmaları gerekmiyor mu CHP’nin?
Bence korku duvarı hayali.. Hizmet, üretim ve proje.. Yerel seçimin anahtarı bu..
Yoksa yerel seçimlerde alınan 200 km’lik hız göstergesi, ummadık kazalara da yol açabilir. Allah muhafaza!
İSPİYON SİYASETİ!
Yazdıklarıma kızıyorlar, doğaldır.. Gördüğüm haksızlıkları yazıya dökmek veya yanşılıklara işaret etmek kırdırıyorsa, kırılan kırılır..
Zoruma gitmez..
Benim üzüldüğüm şu.. Sizinle yüz yüze, bu kentin idarecileri hakkında ileri geri konuşanların, bir hava-civa edebiyatı kapsamında ‘ben yapıyorum’ egosuyla hayıflandıkları ‘yapay’ gösterişin, sıra o yönetici karşısında konuşmaya gelince kuzu moduna dönüşmesidir.. Sinir ediyor beni bu davranış..
İşte ben hep buna karşı geldim..
Cesaretsiz..
Korkak..
Emirle iş yapan, arkadan konuşan tiplerin ‘vefasız’ halleriyle hep uğraştım..
İki lafı biraraya getirebilmek için, saatlerce boş konuşanların, siyaset profesörü takıntılarından hep korktum..
Bunlar ispiyon siyasetiyle, huzur bozuyorlar..
Görevleri bu..
“- Bakınız efendim. Falanca gazeteci şunu yazdı hakkımda.. Oysa ben..” diyerek, pespaye bir lügatla iş veriyorlar..
Bakıyorum ki bu tarz bir üslup, basını kolay hedef haline getirebiliyor.
Kafama takmıyorum..
Şunu biliyorum ki, iyi görünen şer dilli o beyefendi birkaç gündür ‘mazlum’ ve ‘mağdur’u oynamaya çalışıyor.
Bunu fırsat kollayan o adama söyleyeceğim şudur..
Sırtında yumurta küfesiyle dolaşanların hareket alanı dar olur..
Dostane bir tavırla uyarmam gerekiyor..
Yumurta dayanıksız olur..
Umarım çatlamaz!