Pazar günü Suçıkağı Köyü’ne gittim. Çağlayan Tesisleri’nin bulunduğu bölgeyi uzunca gezdim. Köyün yan cephesinde, doğayı ortasından ikiye bölen bir dere var.
Geçmiş yıllarda köyün sırtını dayadığı dağlardan buz gibi sular akar, gürül, gürül çağlardı. Bağlama da buradan beslenirdi.
Şimdi kuraklık almış başını gitmiş..
Derenin suyu azalmış olsa bile, cılız haliyle ısrarla gürlemeye devam ediyor..
İçinde yer yer yüzyıllara meydan okuyan ağaçlar ve bol miktarda yeşillik bulunuyor. Suçıkağı’na her gidişimde bu dereye hangi siyasi otorite değerlendirecek, etrafına sosyal tesisler ve parklar yapacak diye düşünürdüm.
Bugün özel bir işletmenin gayretleriyle, o yörenin tanıtımı yapılıyor..
AK Parti İlçe Başkanı Musa Kurşun’un kulağını çınlatmış olayım..
Şöyle demişti hani:
“- Köylere hizmet götürmek bizim işimiz.”
O halde buyursunlar..!
Ama bazen şöyle de düşünüyorum..
Bir doğa harikası mekanı kendi halinde bırakmak, daha mı hayırlıdır diye..
Çünkü, bir yerin esrarengiz hali, daha çok cazibe uyandırıyor insan üzerinde..
Çok kez tanık olduk..
Üstelik milyarlarca para harcanarak yapılan tesisler, yeşilin veya doğanın saflığını bozuyor. Çoğu kez derenin kenarları ıslah edilecekken, dümdüz duvarlar örülerek, ağaçlar kesiliyor.
Mesela Çağlayan’da el dizmeli taşlar varken, çoğu derelerde sevimsiz ve çirkin bir görüntü sergileyen duvarlar kaplı.
***
Doğallık herşeyimiz olmalı..
Betonlaşmanın alabildiğince ve bilinçsiz kullandığı bir şehirde, güzelliklerden sözetmemiz mümkün olabilir mi?
Geçmiş dönemlere bakıp, hatırlayın.. İskenderun’un güzel bir çok köşesi; iş bilmeyen, gözü aç, estetik ve güzelliklerden haberi olmayan, üstelik elindeki değerlerin bile farkında olmayan politikacıların kurbanı olmadı mı?
Sadece İskenderun’a has bir sorun değil bu..
İskenderun’un dört bir yanına bakın.. Karayoluyla ve denizyoluyla rahatça ulaşabileceğiniz onlarca el değmemiş güzellikler de var.
Oysa bir haftasonu, yerel yöneticilerimiz veya mecliste bizleri temsil eden vekillerimizle birlikte bir doğa gezisi düzenleyip, sorunlar hakkında bir ‘ortak akıl’ muhakemesi yapabiliriz.
***
Mesela haftasonu basın mensupları arasında bölündük.
Ben Suçıkağı Köyü’nü tercih ederken (Erdal Yılmaz da oradaydı), basın mensuplarının bir kısmı Ahmet Kavvasoğlu’nun yat gezisi için tercih kılmışlardı.
Düşünebiliyor musunuz?
İskenderun’da ikamet ediyorsunuz.. İster Arsuz’dan, Samandağ koylarına uzanan bir deniz yolculuğu yapabiliyorsunuz.. İsterseniz, bir dere başında canlı alabalık yemeyi tercih edebiliyorsunuz..
Ya da çıkın soğukoluk’a..
Çamların arasında, o serinlik diyarında İskenderun’u kuşbakışı izleyin..
Eğer adrenalin meraklısıysanız, yamaç paraşütü de tercih sebebiniz olabilir..
***
Yalnız şuna üzülüyorum..
Dün Hürriyet Gazetesi’nin ‘Seyahat’ ekini okurken, ‘en güzel balık mekanları’ arasında Harbiye örnek gösteriliyordu.. Oysa, Harbiye’de deniz bile yok!
İskenderun’u şimdilik saymıyorum ama, Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek’in güzel bir projesi var. İnanıyorum ki, balık kültürünü topluma yerleştirmeye hazırlanıyoruz şu günlerde..
Artık, güzelliklerimizi, değerlerimizi, sosyal ve kültür değerlerimizi dışa yansıtmanın, tanıtmanın zamanı geldi.
Tarihi evleriyle..
Zengin topraklarıyla..
Cömert halkıyla..
Güzellikleriyle..
Görselliğiyle..
Antik çağ, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemleri açısından çok zengin bir potansiyeli bağrında taşıyan İskenderun ve çevresi ile yakından ilgilenmek gerek..
Kaderine terk edilmemeli böylesine önemli yerler..
Doğal güzelliği bozulmamış yerlere sahip çıkıp korumak, herkesin boynunun borcu olmalı..!
99 KURUŞUN PARA ÜSTÜ!
Yabancı ülkelerde örneğin İngiltere\’de alış-veriş yaparken, fiyatı 14.99 sterlin olan gömleğin parasını ödediğinizde, size 1 pence iade ediyorlar.
Türkiye\’de alış-veriş yaparken, bakıyorsunuz o malın fiyatı 4.59 ya da 9.99 TL. Parayı ödediğinizde, size 1 kuruş, 2 kuruş gibi iadeler yapılmıyor. İşin doğrusu 1 ve 2 kuruş, hukuken var ama fiilen yok. İşletme açısından da hem bir \”pazarlama tekniği\” hem de \”damlaya damlaya göl olur\” atasözü gibi.
İşte size, ilginç bir Türkiye farkı daha..
(Şükrü Kızılot)
GÜNÜN SÖZÜ
Bir babanın evladına bırakabileceği en iyi miras, iyi bir ‘ad’dır.
William Hamilton