Aytaç Durak.. MHP’den belediye başkan adayı oldu, 5. Dönem yine kazandı..
Partinin bir önemi yok aslında.. Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP, DYP, AK Parti ve şimdi MHP.. Tümüyle dirsek temasında bulundu ama neticede, Adana’ya hizmet getirdi..
Biliyoruz ki, Adana şimdi su şehri..
Ayrıca, Türkiye\’nin en büyük şehir içi parkı olan Meydan Park var.
Seyhan nehrinin iki yakasında binlerce dönümlük yeşil alanlar zinciri oluşturuldu.
Eskiden felaketti ama şimdi tamamen yemyeşil bir hale geldi.
Üstelik sivrisinek de yok..
Eski Adana ile yetinmedi.. Yeni Adana’yı yarattı..
Şimdi bir projesi daha var..
Yeni Adana projesinin ikinci etabını başlattı.
149 metrekarelik villaları, 95 bin liradan vatandaşa sunuyor..
Şaşırdınız değil mi?
O zaman bir ekleme daha yapayım..
İkinci etap projede, daire fiyatları da 55 bin liradan başlıyor..
***
Aytaç Durak örneğini niye verdim?
Çünkü, siyaset hayallere odaklanmaktır..
Partiniz ne olursa olsun, hizmet için mücadele etmektir.
İnsanlara eşit davranmaktır..
Korkusuz..
Onun, bunun lafına aldırmadan, cesaretle hayalleri gerçekleştirmektir..
Teşkilatla, 2. veya 3. şahıslarla vakit kaybetmemektir..
Sözün eri olmaktır..
Gerektiğinde masaya vurmaktır..
Yanlışa meydan vermemektir..
En yakınınız bile olsa, haksızlık veya bir çıkar ilişkisi karşısında, gözünün yaşına bakmamaktır..
O nedenle iyi örnektir Aytaç Durak..
İskenderun açısından da, modeldir Adana..
***
Demem o ki.. İskenderun’a ne getirseniz getirin, hizmete doymaz..
Güzelliklere, sevgiye aç bir kıyı kasabası gibi..
18 yaşında genç bir delikanlının hayallerini taşıyor..
Biz ise halen su sorunu, çöp sorunu, taş ocağı sorunu, sivrisinek sorunu, asfalt ve parke sorunu diye yazıyoruz..
Netice aynı.. Aylardır, ‘CHP’de kim ilçe başkanı olmalı?’ diye enerji tüketen ve üç koldan uğraş veren siyasiler var.. Aylardır, ‘bütçeyi nasıl denkleştireceğiz?’ diye bir korku var..
Aylardır, ‘Fuar alanı rezalet görüntülere sahne oldu!’ diye haykırışlar var..
Aylardır, ‘Kent Konseyi’nin akıbeti ne olacak?’ şeklinde umutlu bir bekleyiş var..
Ne aylar dayanır, ne de yıllar meydan okur, böyle bir vakit kaybına..
Bu bizim kaderimiz olmamalı..
Bana sorarsanız küçük sorunlar bunlar..
Bilinçsiz, programsız ve plansız bir şekillenmenin ürünüdür bunlar..
İskenderun belediye yönetimi böylesine sorunlarla uğraşmak, enerjisini harcamak yerine.. Yeni ufuklara yelken açmalı..
‘Yeni bir İskenderun’ için kolları sıvamalı..
Tıpkı, ‘Yeni Adana’ gibi, yol alabilecek güzelliklere uzanmalı..
Yeni mimari tasarımlarla, çağdaş bir kent tablosu oluşturmalı..
Halkla konuşmalı..
Toplumun fikirlerini paylaşmalı..
Meclis üyeleriyle birlikte, ‘ortak akılda’ enerjisini ortaya koymalıdır..
Bunun için beklemeye gerek yok sanırım..
Görüyoruz işte.. İskenderun’da şehirleşme artıyor ve kendiliğinden kentsel bir dönüşüm yaşanıyor. Ama maalesef, kentin ekonomik dinamikleri ile oynayarak şehri taşıyamıyoruz..
Rehabilite etmekte zorlanıyoruz..
Üzgünüm ama, geldiğimiz nokta bu..
Adana yazın musluklardan soğuk su veriyor, biz ise daha şebekeyi tartışıyoruz..
Özetle.. İskenderunlular artık gerçek anlamda bir ‘değişim’ görmek istiyor..
Biliyoruz ki..
İskenderun tıpkı Adana gibi, iki türlü göçün tokadını yedi.
Biri vasıfsız insanların gelmesi, diğer taraftan varlıklı insanların da gitmesi..
Eskiden tanıdıklarım, yeni tanıştıklarım aynı şeyi soruyorlar:
“- Gülünç çabalara gerek yok. Bir şey yapamıyorsak, bari adam gibi doğruların arkasında durmayı bilelim..!”
KESİNLİKLE TAVİZ VERMİYORUZ!
Geçtiğimiz günlerde “Hurdacının cebinden meclis üyesinin telefonu çıkarsa” başlıklı bir yazı yazdım. Meclis üyelerinin kimlik kullanıp, çevrelerine kolaylıklar sağladığına dair bazı rahatsızlıkların dillendirildiğini, böylesine bir tavırla karşılaşan zabıtaların ‘çocuk’ muamelesi gördüğünü ifade etmiştim.
Elbetteki, bu tarz bir çıkış, tüm meclis üyelerini kapsamıyordu.
Ama isim vermediğim için de, ‘hakkaniyet’ duygusu besleyenleri de es geçmem mümkün değildi..
Konuyla ilgili CHP Meclis üyeleri Bülent Akbay ile Mustafa Özen aradı..
Hassasiyetimden ötürü teşekkür ettiler.
Hiç vakit kaybetmeden de, bu her kim olursa olsun..
Olası bu tür hadiselerin bir daha yaşanmaması için gerekli birimlerle temasa geçtiler..
Aldığım sonuç beni fazlasıyla mutlu etti..
Unutmadan.. Şu durumu da göz önünde bulundurmam gerekiyor..
Seyyar satıcılar, gözdağı vermek için meclis üyelerinin ya da belediyede bir yetkilinin ismini verebiliyorlar..
Ama görüyorum ki, her ihtimale karşı, bazı tedbirler alınıyor..
Eleştirilerden, sonuca gidiliyor..
Bu da güzel bir durum..
Zira, CHP Belediye Meclis Üyesi Mustafa Özen bir de hatırlatmada bulunuyor:
“- Göreve geldiğimiz günden beri, yasal olmayan uygulamalara karşı dik durmaya çalışıyoruz. Haksızlıklara taviz vermek gibi bir düşüncemiz asla olmadı. İskenderun’a sağlanması gereken faydalı işlerde özel destek vermeye çalışıyorum. Özellikle seyyar satıcılar hususunda çok hassasız. Ve bu konuda sürekli ilgililerle temas halindeyiz.”
Ne dersiniz, bu cevaptan birileri ders çıkarır mı!
CADDELERE AĞAÇ!
Şu ağaç meselesi canımı yakıyor..
Hep aynı, birkaç tür fidanlarla, İskenderun’u yeşertmeye çalışıyoruz.
Şehit Pamir Caddesi öyle..
Ulucami Caddesi öyle..
Ağaç daha boy vermeden, kırpıyoruz..
(Tabii ya, elektrik tellerine zarar veriyor..)
Oysa, Ankara ya da İstanbul sokaklarını arıyorum..
Son baharda, kuru yaprak dökülmüş yollarında yürümek istiyorum..
Ağaçların, caddeye gölge olduğu zamanları düşünüyorum..
Olmaz, olmayacak da..
İskenderun’un birkaç ana caddesi dışında, ara sokaklarda ağaç bile yok..
Varsa da, tek tük!
Nedendir bilmiyorum.. Parke taşları üzerinde yürürken, ağaçların gölgesinden, çıkardığı yaprak sesinden, rüzgarın ahenginden faydalanmak istiyorum..
Olmuyor..
Şehirleşiyoruz ama beton yığınları arasında hastalıkla boğuşuyoruz..
Domuz gribi..
Kuş gribi..
Genetiği değiştirilmiş organizmalar..
Hormonlar..
Çevre kirliliği..
Taş ocağı sendromu..
Şehir gürültüsü..
Derken, sıkılıyor insan.. Sahil kordonu yetmiyor, beyler..
Koca gövdeli ağaçlar hayal ediyoruz.. Ağaçların üzerinde cıvıl cıvıl öten kuşlar olsun istiyoruz..
Beceremiyoruz belli ki..
Oysa, kaldırın birkaç parke taşını..
Hep birlikte ekelim fidanları..
Dikkat ettiniz mi, bilmiyorum..
İskenderun Sahil Kordonu’nun eski, siyah/beyaz resimlerini gösteren mecmualar vardı..
Göreniniz olmuştur muhakkak.
1960’larda 2-3 metreydi palmiye ağaçları.. Şimdi ise, 10-15 metre..
O günlerde ekilseydi mor dut..
Ekilseydi mavi ladinler..
İskenderun sokaklarını süsleyen, meşeden sedire, serviye kadar yüzlerce ağaç, soğuğa, sıcağa, yağmur ve fırtınaya aldırmaksızın asırlardır ayakta dursaydı..
İskenderun’un doğası, yapısı ve kültürel zenginliği değişmez miydi?
İskenderun’da Modern Evler, Sakarya ve bir kaç mahalle dışında kaç evin bahçesinde yükselen ağaçlar görüyorsunuz? Oralar da dinamitleniyor bu aralar..
Biz yapıyoruz, cezasını da biz çekiyoruz..
Özetle..
Gelecek kuşaklar için bir yerlerden başlamak, İskenderun’un geneline fidan dikmek lazım..
Ve kim başlayacaksa, ellerini öpmeye hazırım!