Türkiye – Suriye Parlamentolararası Dostluk Komisyonu’nu duymuşsunuzdur..
MHP’den Milletvekili Mehmet Şandır orda..
CHP’li Aziz Yazar orda..
Aralarında bir de iktidar partisinden AKP’li Fevzi Şanverdi de var..
Komisyon, adı üstünde Türkiye ile Suriye arasındaki dostluk köprüsünü güçlendirmeyi amaçlıyor..
Dün, Cilvegözü üzerinden Suriye’ye geçiş yaptılar..
Ellerinde dosya var..
* Asi nehrine su verilmesi..
* Her iki ülkenin vatandaşlarının toprak takası gibi..
Bunlar bizim isteklerimiz..
Ancak gündemi belirleyecek olan Suriye tarafı..
Bunu Mehmet Şandır söylüyor..
Kimbilir, karşı tarafın da istekleri olacaktır elbet..
Ben daha çok şunu düşünüyorum..
Türkiye ile Suriye arasındaki diyaloğun gelişmesini ve güçlenmesini ben de arzuluyorum.
Amik ovasındaki kuraklığı ilk duyuran gazetelerden biri olduk..
Önemli bir yaklaşım..
Desteklenmesi gereken bir adım..
Yanlış hatırlamıyorsam, Türkiye’nin mevcut sorunlarına çözümler üretmek için buna benzer komisyonların kurulduğunu biliyoruz.
Tıpkı, Küresel Isınma’nın etkilerine karşı oluşan TBMM Küresel Isınma Komisyonu gibi..
Ya da İnsan Hakları Komisyonu da örnek verilebilir..
Herşey tamam da, AKP, CHP ve MHP’nin biraraya geldiği onlarca komisyon var..
Ben diyorum ki..
Yine bölge milletvekillerimizden oluşan ve gerek iktidar, gerekse muhalefet parti milletvekillerimizin destek vereceği bir komisyon kurulsa..
Ve bu komisyon, daha kurulduğu ilk gün, İskenderun, Denizciler, Dörtyol, Karaağaç, Arsuz gibi, ilçe veya beldeleri ziyaret etse, fena mı olur!?
En azından, milletvekillerimizi parti gözetmeksizin, haftada bir ya da hiç olmazsa ayda bir kez de olsa, hizmet fırtınasına sürüklemiş oluruz..
Çok iyi biliyoruz ki..
İlçe, belde veya köy ziyaretlerinde, milletvekillerimizin bugüne dek ayrı ayrı hizmet programı sunduklarını görüyoruz.
Hemen her ziyarette iktidar partisi milletvekili, vatandaşa hitaben “şunu veya bunu getirdik” dese de, muhalif kanadın tepkisi genelde, “Sizi aldatıyorlar, siz buna hizmet mi diyorsunuz?” türünden oluyor..
Vatandaş şaşkın..
Köylü beklemede..
Ne yapmalıyız peki?!
Şu kadarını söyleyebilirim ki..
Siyasi partilerin rozetlerine bakılmaksızın, siyasi anlayışın ortak dayanışma gücünü ele almalıyız. Konferanslarda, panellerde el ele tutuşan siyaset arenası, çıkıp, kentlerin, toplumların ortak menfaatlerine kulak vermelidir. Bu sesin getireceği avantajlardan faydalanmalıyız. Ortak bir gücün alacağı kararların, daha etkin bir mücadele planına dönüşeceğinden hiç şüphem yok.
Bakınız..
Balık çiftlikleri konusunda parçalandık..
Kale Köyü’ne mi intikal edecek, yoksa Arsuz açıklarında mı kalacak, tedirginiz..
Bir termik santral meselesi gündeme geldi ki, Sarıseki halkı rahatsız.. Olaya vakıf olduğunu açıklayan sadece AKP Milletvekili Mustafa Öztürk oldu..
Yararları veya zararları konusunda ‘eldeki bulgulara’ göre hareket ettiğini biliyorum Öztürk’ün.. Olayın gerisi hakkındaki sır perdesi gizliliğini koruyor..
İskenderun’un il olması meselesi bu aralar sadece Kaymakam Cengiz Horozoğlu’nun gündeminde.. Başka kimsenin duyurduğu yok!
Arsuz yolu, Feyezan, kampüsler ve daha birçok konu, AKP Milletvekili Orhan Karasayar’ın gözetiminde.. Bir aksilik anında, Milletvekili Karasayar’ı günah keçisi ilan eden bizler değil miyiz?
Mesela, suyun geleceğine sevineceğimiz yerde, kimin getirdiği hususunda psikolojik baskı ve afiş kavgası veriyoruz..
Devam edelim..
Tepe mahallelerine hizmet götüren bir belediyenin karşısında ne yazık ki, ‘evinizi yıkacaklar’ şekliyle bir dedikodu furyası oluşabiliyor.
Taş ocaklarının faili olarak hep İskenderun Belediyesi gösterilir. Dün, Akıllı Kent Otomasyon Sistemi hakkında mahalle muhtarlarına yönelik bilgilendirme toplantısında, konu yine taşocaklarına geldi. Belediye Başkanı Mete Aslan’ın imzasını taşıyan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’na gönderilen, 250/448 sayılı ve 18.10.2007 tarihli yazıyı inceledim. 40 yıldan bu yana Amonosları kemiren bu ocakların denetlenerek, ruhsatlarının iptalini içeriyordu..
Bu konuda masum olduğunu ispatlayan İskenderun Belediyesi, çok basit şekliyle zan altında tutulabiliyor.
Ne kadar kolay ve rahat değil mi..?
Herkes, bu kentte tepki gören herhangi bir olayın faili olarak, ansızın bir başkasını gösterebiliyor, suçlayabiliyor..
Oysa, asıl zor olan kurumların, kurumların, kuruluşların biraraya gelebilmesi..
Gelemez bana göre.
Zor!!
Çünkü, korku duvarları hiç yıkılmadı, yıkılamadı bu kentte..
Çünkü, bir tarafın mücadelesi hep, bir diğer kesim tarafından baltalandı, karalandı..
Ne yazık ki, başarıyı hezmedemiyoruz..
Bu da, hep tehlikeleri kucağımıza taşıdı..
Bir arada, iki derede kalmak böyle birşey işte..
Bu memlekette olup bitenleri, siyaset ilişkilerini, dedikodu zincirlerini anlamak ve inanmak gerçekten çok güç..
Peki yerel yönetimleri de içine alacak bir komisyon, böyle bir ‘adaletsizlik tabusunu’ yıkmayı başarabilir mi?
Bence denemekte fayda var!
İlk adımı kimin atacağını sabırsızlıkla bekliyorum..