Bir İsdemir düşünün.. Sene 2002..
O entegre tesis gözde.. Taliplisi çok. Nasıl olmasın ki..
İstikrarlı bir çizgiyle önemli hamleleri yavaştan hayata geçiriyordu.
Hiç unutmam.. İsdemir’in başında yine İsmail Akçakmak vardı.. Kısa süreli bir ayrılık evresi yaşanmadan önceydi. “Yassı çelikle birlikte, yatırım ağımız daha da genişleyecek. Göreceksiniz ki, İsdemir geleceğin parlayan yıldızı olmakla kalmayacak, Avrupa’nın sayılı tesisleri arasında girecektir” sözünü hep anımsarım İsmail Akçakmak’ın..
İnandı..
Güvendi..
Hiç vazgeçmedi..
Hiç çekinmeden birkaç yıl sonrasına ilişkin tahlileri cesaretle masaya yatırdı..
Rahattı.
Kendinden emindi..
Yanılmadı da..
Biz ki, o sıralar ‘özelleştirme’ konseptindeki belirsizliğinin etkileşimleri arasında sıkışıp kalmışken, o sadece “Bekleyin!” deyip, gülümsüyordu..
Geleceğe dair önemli ipuçları veriyordu.
Türkiye’nin o günkü mevcut siyasi konjonktörüne bakıp, bizler bol yanılgılarla dolu takvim sayfalarını yırtarken, o ise sıfır hatayı gözünden vurmuştu..
İtiraf etmeliyim ki, İsmail Akçakmak’ı çok hayalperest bulmuştum o günlerde..
Hatta, yapay ‘istikrar’ özdeyişleriyle, bir sonraki ‘kriz’ evrelerini perdelemeye çalıştığını bile düşünmüştüm..
“- Mümkün değil..” demekle yetinmiştim..
Sene 2008..
Meğer nasıl da yanılmışım..
Koca tesis, öyle bir özelleştirme safhası geçirdi ki, dillere destan..
Onca yüklenmelere ve eleştirilere rağmen, nasıl da sert bir kabuk taşıdığını gösterdi..
Aşınmaz ve dayanıklı..
Bu gücü, hayat damarlarına pompalayan İsdemir çalışanlarını unutmamak gerek..
İnançlarından ve davalarından hiç vazgeçmediler..
Hep söylüyorum..
İsmail Akçakmak dönemi hep şans getirmiştir İsdemir’e..
Sevildiğindendir şüphesiz..
Akçakmak’ın kısa süreli ayrılık dönemi sırasında gördüğüm manzara bunu doğruluyor.. İsdemir çalışanı gibi, İskenderunlu’yu da üzmüştü bu ayrılık..
Gerçek şu ki, İskenderunlu bu durumdan fena halde rahatsız olmuştu..
Çok şükür, bir geçiş dönemiyle atlatıldı bu süreç..
Bilirim ki, OYAK gönül kapılarını hep açık tuttu.
İsmail Akçakmak’ın ‘geri dönüşü’yle birlikte, ikinci baharını yaşıyordu İsdemir..
2 Ağustos 2008 tarihi milad oldu bu açıdan..
Yassı çelik yatırımıyla birlikte, ilk bobin üretimi tören havasında tarih sayfalarına geçti.. Önceki gün, İsdemir Palmiye Restaurant’taki basına yönelik iftar yemeğini o yüzden çok önemsedim..
Ekrandan, İsdemir çalışanlarının ‘ilk bobin’ üretim sevincini izlerken, fragmanda bir nokta daha etkiledi beni.. İsdemir Genel Müdürü İsmail Akçakmak’ın çalışanlarıyla tek tek kucaklaştığı o an..
Yeni bir kardeş geliyordu çünkü.. Doğan bebeği eline aldı ve sevinç gözyaşları arasında tek bir cümle sarfetti:
“İnandık, azmettik, güvendik!”
Ve ben, o görüntü hiç bitmesin istedim.
Tebrikler İsmail Akçakmak, tebrikler İsdemir yönetimi, tebrikler İsdemir çalışanı..
ZAFER KUTLU!
Zafer Kutlu’yu yıllardır tanırım.
Parada gözü yok..
Zaafsız ve iradesine hakim olan bir isim.
Dolaylı anlatıma yüz vermez.
Açık konuşur yani..
Dün bir gazete, istifa ettiğine dair bazı bulgular ortaya dökmüş..
Arkadaşlardan bu olayın aslını öğrenmelerini istedim.
Sormuşlar, öğrenmişler..
Şöyle diyor Zafer Kutlu:
“İstifa söylemleri doğruyu yansıtmıyor. Öyle birşey yok.. Herkes istediğini yazabilir. Ben dün olduğu gibi yarın da partime destek vereceğim. Eleştirilerim de olmuştur, ama bunu hep partimin yararına olacak düzeyde tutmuşumdur..”
Sanırım olan biten şudur..
Bazıları kuyuya bir taş atıyor..
Birilerinin de çıkarmasını bekliyoruz..
İSTEDİĞİNİZ GİBİ
YAŞAYABİLİYOR MUSUNUZ?
Kazım Kanat’la röportajlarımız hep neşeyle geçmiştir. Hayatla ve kendisiyle dalga geçen bir isimdi. İskenderunlu onu hep sevdi.. Gözlerini yaşama yumduğu vakit, üzüldüm..
Hem de çok üzüldüm.
Sevenlerini terketmeden önce, farkında olmadığımız veya unuttuğumuz bir söz sarfetti:
“Hayat o kadar güzelmiş ki, ben hayatın ne kadar değerli olduğunu kansere yakalandıktan sonra anladım.”
Oysa biz, siyasetin kirli dünyasına kapılmış, devler savaşı yapıyoruz.
Hayatta herşeyi bir kenara bırakmış, kavgadan medet umuyoruz.
Kim haklı, kim haksız bakmaksızın, insanları küçük ve hor görüyoruz.
Hayatı çekilmez kılan herşeyi yapıyoruz.
Oysa Kazım Kanat şöyle demişti:
“Allah ne kadar ömür verdiyse, yaşayacağım. Ama istediğim gibi yaşayacağım.”
Dikkat ettiniz mi?
‘İstediğim gibi yaşayacağım’ diyordu sevgili Kanat!
Geçte olsa bu güzel ve benzersiz duygunun, onurun farkına varabildi, nihayetinde..
Ya bizler..
Üzgünüm ama.. Sanki biz, hep başkalarının istediği gibi yaşadık, yaşıyoruz..
Umarım farkına varmışızdır..!