Hep Hatay’da olacak değil ya, bir ödül töreni de Mersin’de gerçekleşti.
Çünkü başarı, Türkiye genelinde taçlandırılıyor.
Sınırlar daralmaya, inanç ve azim, her türlü olumsuz etkileşimi kırmaya endeksli..
Bir aile gibi..
HiltonSA’da resmiyet geri planda.
Herkes kendi halinde.. Sanayiciler ve işadamları birbirlerini tanıyor, dosttan öte kardeş gibiler.. Rekabetin zerre yansıması yok aleyhte..
Herkes samimi..
Hatay’ın ekonomideki kırmızı çizgilerini Mersin’e taşıyan Akdeniz İhracatçı Birlikleri (AKİB) Başkanlar Kurulu Başkanı Bülent Aymen oldu.
Genç, dinamik, karizmatik..
Hayat dolu..
Orijinal bir şey yapmıyor..
İhracatçı firmaların işlerini ve dış ticaretlerini kolaylaştıracak olan vazifeyi yerine getiriyor sadece..
Çekim alanında Türkiye’nin finansal durumu var.
Tedbir var..
İstişare var..
Baştan söyleyim, herkesin morali yerinde..
Uzun vadeli bir planla, yani asgari 5, azami 10 senelik planlamayla taşlar yerine oturmuş durumda..
2001 krizi ders olmuş, sağlam bir kalkan oluşturmuş iş dünyasında..
Her şeyden önce Türkiye için bir inanç halkası oluştuğunu gözlemledim..
Örneğin, Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı’ya sorulan sorulardan biri de şu:
“- Niye bu krizde yatırım yapıyorsunuz?”
Ama, Hatay’ın tüm insanları bilir ki, Sayın Tosyalı krizde de, düzgün günde de hep yatırım yaptı. Hedefi günlük değil, on sene ilerisi, önceden hazırladığı plana göre şekillenir.
Nursan gibi..
MMK Atakaş’ın Dörtyol’daki yatırımı gibi..
Herbiri ışıldayan demire işaret eder..
Tabii ki arada yağmur yağacaktır.
Ama her sanayici, şemsiyesini ona göre taşır yanında..
Her fırtına çıktığında limana sığınamaz, sanayici..
Eğer öyle olsaydı, hangi işadamı yol aldığı yere varabilirdi ki..
O bakımdan her işadamı bölgesinin kalkınması için ‘hedef’ koyar.
Yani..
Yapılan şeyler olağanüstü şeyler değil.
Disiplinle ve birtakım prensiplerle şirketin çıkarları, bir işadamının kendi özel zaaflarından daha önemli duruma geliyor..
Mersin’de bu açılımı fazlasıyla hissettim.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen de formundaydı..
Gazeteniz GÜNEY’in manşet ve iç sayfalarında detaylıca yer verdik, konuşmalarına..
“- Teslim olmak yok!” diyordu..
Bana göre günün başlığıydı bu söz..
İnancın ve azmin de anahtarıydı..
Ne fazla panik, ne fazla rehavet!
Herkes görevini yapacak ve bir de bankacılık kesimi ihracatçıyı destekleyecek.
Bakan Tüzmen’in dediği gibi:
“Ağacı sulamak lazım ki, meyve alalım!”
***
KÜSKÜNLÜKLERİ ANLAMIYORUM!
Mersin’deki ödül töreninde işadamları ve sanayicileri hep bir arada görünce, neden İskenderun’da benzer bir tabloya imza atamadığımıza anlam veremedim.
Helva, un, şeker var.. Yapan da..
Ama eksik birşeyler var.
‘Dayanışma’ baharatı!
O olmadan olmuyor işte..
İhracatın Akdeniz Yıldızları ‘takdirin’ fazlasını hakkediyorlar..
İskenderun ekonomisinin büyük çoğunluğu onlardan soruluyor..
Bölgeye katkı onlarda..
Yardımseverlilik onlarda..
Samimiyet onlarda..
Amaaa..
Aması şu.. Küskünlük, kıskançlık, çekememezlik, vurdumduymazlık, vefasızlık da başkalarında..
Her ikisini bir teraziye koyduğumuzda, ağır çeken taraf “İskenderun’un çıkarları ve dayanışma” olmalı, öyle değil mi?
Yeter artık, yok mu gereğini yapacak bir kanaat önderi?
***
Vatandaşın parası kömüre gideceğine, yola,
Tedaş’a, spora, hastaneye gitse, fena mı olur?
Kömüre giden para milletin parasıdır.. Bunu herkes biliyor. Yardım edilsin edilmesine ama.. Ben diyorum ki:
– Fakire yardım edeceğine fakirliği ortadan kaldıralım, balık tutmayı öğretelim..
Tamam, ekonomi düzelene kadar yoksula yardımı öngörmek, iyi niyetli bir yaklaşımdır..
Allah aşkına söyleyin, doğru konuşun.
Bugün fakirlikten yararlanarak, fakirin oyunu kapmaya çalışmak ile fakirin derdine içtenlikle çare olmak arasında ince bir fark yok mu?
Şu rakamlara dikkat lütfen:
5 yılda 8 milyon aileye kömür dağıtılmış..
Düz matematikte, 6 milyon ton kömür eder..
Maliyeti de, 1.1 milyar YTL tutuyormuş..
Kağıttan değil, paradan sözediyoruz.
Tam tamına 1 katrilyon papel..
O zaman soralım:
Hangi siyasetçi, kişisel servetiyle alıp dağıtıyor bu kömürleri?
Ne gezer?
Bu haksız rekabet değilse nedir?
Madem milli gelirimiz arttı, o halde vatandaşın alım gücü de artmış olmuyor mu..?
Diyorum ya..
Hiçbirimiz masum değiliz..
Ama benim takıldığım nokta farklı..
Tamam halkımıza kıymayalım…
Ama şunu da unutmayalım..
Arsuz yolu henüz bitmedi..
15 yıl önce yapımına başlanan Numune’deki Devlet Hastanesi henüz tamamlanamadı.
TEDAŞ, İskenderun’u 30 yıldır elekrik kesintilerinden kurtaramadı..
Yat Limanı yapımına başlanamadı..
Yeraltı su şebekesi değiştirilemedi..
Çöp fabrikası kurulamadı.
Ve daha neler neler..
Kim ne derse desin..
Herşeyin başı para..
Parayla yatıyor, para için kavga ediyoruz.
Gayrimenkul satışları için ortaya konan tepkinin ifadesi de para değil miydi?
Gelin başa dönelim..
Kömüre giden para 1.1 milyar YTL..
Yani 1 katrilyonun üzerinde bir meblağ..
Kömüre ödenen para peşin, kırmızı meşin!
Biz İskenderun’daki yatırımlar için henüz gıdım ödenekler bekliyoruz.
Yan saha için yırtınıyoruz!
Yeter artık!
Özetle..
Ben bu yazıyı hazırlarken, Karaağaç’ta ikamet ettiğini söyleyen düzgün giyimli bir vatandaş kapıma dayandı.. “İşssizim ve hastayım, bana yardımcı olun” diyerek, tepki gösterdi.
Siyasetçi değilim.
İşveren değilim..
“Ne yapabilirim?” dedim.. İşte cevabı:
“Abi yemek paramı ver, yeter!”
Budur sözün bittiği an!!!