İskenderun Belediye Başkanı Dr. Yusuf H. Civelek’le seçildiği günden beri makamında oturmuş değilim..
Hakkındaki iddiaları cevapladığı basın toplantısına bile, kızımın rahatsızlığı dolayısıyla katılamadım.
Aradan bir hafta geçmesine rağmen, haklı ya da haksız herkes birşeyler konuşuyor..
Bir de şu var..
İyi niyetle hareket edip, belediye yönetimini eleştiren de var, fakat çıkar peşinde koşturan da.. Bazen bize ulaştırılan bilgileri araştırdığımızda, doğruluk payı bulunmayan kaynaklarla da karşılaşıyoruz.. Böyle bir durumda yapmam gerekeni yapıyorum, yazmıyorum.. Belki hiddetlenmemizi, öfkelenmemezi isteyenler var..
Kusuruma bakmasınlar.. Her gün ortalığı yangın yerine çevirip, fırsatı gole çevirmeye çalışanlara prim verecek değilim..
Bana o yüzden kızanlar bile var..
Kızmasınlar! Çünkü, tekrar tekrar uyaracağım:
– Görev adamlarını rahat bırakın.
– İdarecileri, milletvekillerini, belediye başkanlarının etrafını sarmaktan, ihtiyacınız olmadığı halde ‘yerel yönetimleri’ gereksiz ve manasız listelerle bunaltmaktan vazgeçin..
*
Dünya’nın neresinde 32 bin oy alan bir belediye başkanına akıl verildiği görülmüştür..
Şunu yap..
Böyle davran..
Haksızlık ediyorsun..
Gibi söylemlerin hiç kimseye faydası yok..
Makul bir düşünce ortaya koymak isteyenlerin temenni ve görüş bildirimlerini anlıyorum..
Fakat Allah aşkına.. Her ziyaretten birşeyler koparmak için de baskı kurmaya çalışanlara da izin vermeyelim..
Sırf bu yüzden Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek’e büyük haksızlık yapılmış duygusuna kapılıyorum..
Bu hissin doğmasına onun savunmamdan çok, bazı kesimlerin veya bir kaç gazetecinin hoyratlığı, saldırganlığı yol açtı.
Daha 5 ay bile olmadı, kıyametler kopuyor..
“Niye, neden, nasıl?” Bu soruları sıkça duymayı başladım..
Olmuyor arkadaşlar..
İskenderun’u bu mantıkla, iki adım ileriye taşıyamayız!
Yoruldum artık..
İnsanların nasıl ağır bir propaganda saldırısına maruz kaldığını, nasıl insafsızca sindirilmeye çalışıldığını gördükçe, tarafsız değerlendirme yeteneğimi kaybediyorum.
İskenderun Belediyesi’nde yanlış giden birşeylerin olmadığını savunmuyorum..
Yalnız şunu demeye getiriyorum..
İskenderun Belediyesi ne yazık ki, beklenti içerisinde olan kesimlerde akıl almaz bir şımarıklık ve vicdansızlık ortaya çıkardı.
*
Şunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bir belediyeye en çok sahip çıkması gereken partisi yani, ilçe teşkilatı ve partililer değil mi?
Ama görüyorum ki, bazı sorunların kaynağı da burada patlak veriyor..
CHP İlçe teşkilatını tanıyamıyorum bazen..
Nihat Karpuz’u gören cennetlik..
Adı tepkilerin odağında geçiyor, ama kendileri ses vermiyor.
Üstelik, İskenderun Kaymakamı Cengiz Horozoğlu’nun brifinginde bile yoktu..
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum.. İskenderun Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek’in yaptığı icraatleri destekleyen açıklama vermekten bile imtina ediyor..
Belki de yanılıyorumdur..
Bu durum bile, Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek’in omuzlarındaki yükle baş başa kaldığına işaret etmiyor mu?
Bu bir değil, iki değil..
Herkes Yusuf başkandan birşeyler istiyor..
İnanın, kendimi onun yerine koymak bile istemiyorum..
Hak ihlalleri..
Usulsüzlükler..
Vicdansızlıklar ve yanlışlıklar peşinde tek başına koşturuyor..
Bu durum Başkan Yusuf Civelek’i büyütecektir..
Peki O’nu yarı yolda bırakan çevresine ne olacak biliyor musunuz?
Geçmişteki haksızlıklara, eşitsizliklere tepki gösteren insanlar, yeni zalimlere de gereken cevabı vereceklerdir.
Dünün yanlışlıkları nasıl insanlarda kara bir leke olarak yapıştı, vicdanlarda derin yara açtıysa, bugünün çıkarcıları bunun daha beterini tadacaktır. Üstelik bugün üstlerine sinen \”Güç bizde\” duygusunun verdiği kibir ve şımarıklıktan özür dileme duyguları da köreldiği için bunun bedelini daha da ağır ödeyeceklerdir.
*
Sizi bilmem ama ben halen Belediye Başkanı Yusuf Civelek’e güveniyorum.
Ama insaf edin, Sayın Civelek’in dokunulmazlığı mı var?
Geçen gün yazdım.
İskenderun’da iyi şeyler olacak..
Yeter ki, güçlerimizi birleştirelim, şahsi menfaatlerden kaçınalım..
Lütfen, İskenderun için çalışan insanları ‘subjektif’ takıntılarla idam sehpasına göndermeyelim..
*
O yüzden artık korkmadan şunu haykırabilmek istiyorum.
Birilerin gazıyla yapılan eleştiriler tehlikeli boyuta dönüşmemeli.
\”Özgürlük, eşitlik, kardeşlik\” getiriyoruz diye de, her insana verilen vaadlerden de samimiyetle endişe ediyorum.
Özetle..
Adalet ancak adaletle gelir.!
Bunun için de elimizi taşın altına koymalıyız..
METE İÇCAN KİMDEN AKIL ALIYOR?
Kırıkhanspor’un başarısını takdir ediyorum. Ama, sırf 3. Lig’e çıktılar diye, her yöneticinin de istediğini yapmaya hakkı yok. Atakaş Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Recep Atakaş’ın Kırıkhan’lı olmasını fırsat bilerek, rahmetli kardeşi Sefa Atakaş’ın isminin spor tesislerine izinsiz konulmasını yadırgadım..
Bu yüzden o haberin gazetemizde yayınlanmasına müsaade etmedim..
Zira, aynı gün Recep Atakaş yayınladığı cevap metninde, aile ferdleri adına rahatsızlığını dile getirmiş, Kırıkhansporlu yöneticilerin münferid yaklaşımını eleştirmişti.. Recep Atakaş’ın bu konudaki tutumuna hak veriyorum..
Çünkü, Kırıkhansporlu yöneticilerin bu tavrı, bana göre bir ailenin sosyal yaşantısına müdahaledir.
Hadi diyelim ki, bazı yöneticiler cahillik etti..
Peki başkan Mete İçcan’a ne demeli?
Böylesine bir kararın alınmasında ona kim veya kimlerin akıl verdiğini merak ediyorum.. Bu nasıl bir mantıktır ki, aynı yöneticiler izin alma gereği duymadan bazı kararların altına imza atabiliyor?
Tamam.. Diyelim ki, Recep Atakaş’a ulaşamayacağınızı düşündünüz.. Peki, o firmada kolayca görüşebileceğiniz onlarca isim sayabilirim size..
En basit ihtimalle Çetin Mutluay..
Size akıl veren gazeteci meslektaşlarıma sorsaydınız, size bu ismi ve telefon numarasını kolayca aktarabilirlerdi..
Maalesef, bazı gazeteciler her habere balıklama daldığı için, önlerine düşen bir bilgi karşısında gerekli görüşmeleri sağlayabilme yeteneğini kaybetmiş durumdalar..
Ne diyelim..
Zaten Kırıkhan Spor Kulübü Yönetim Kurulu, yazılı bir açıklama yaparak, Atakaş ailesinin talebi üzerine yapılan işlemin iptal edilerek, tesislerin adının eski adıyla ‘Kırıkhan Spor Tesisleri’ olarak değiştirildiğini bildirdi.
Doğrusu da buydu zaten!
NE ÜZÜCÜ!
Çevre koruma derneklerinin her yaptıklarını ‘yanlış’ diye değerlendirenlerden değilim.. Aldıkları birçok kararın altına şahsi imzamı atabilirim..
Ama bazen de zamansız çıkışlarla gündeme gelmelerine de anlam veremiyorum..
Köprüler konusunda takındıkları tavır.. Ya da Ulla konusunda düştükleri yanılgı gibi..
Tek taraflı değil bu.. Bazen milletvekillerimize de bir haller oluyor..
AK Parti Hatay Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün şu sözleri karşısında çevrecilerin ne diyeceklerini merak ediyorum:
– Ulla gemisi çevreyi kirletiyormuş. Atık maddeden analiz yaptırdım. Onun içindeki krom 1 çıktı. Akdeniz’in dibinde krom analizi yaptırdım kaç çıktı biliyor musunuz? 11 çıktı. Bütün Akdeniz’in dibinde krom miktarı 11.. Çevrecilere dedim ki, alın rapor. Ben yapmadım, Ortadoğu Teknik Üniversitesi yaptı,.”
Evet, Mustafa Öztürk, söylemlerini ODTÜ raporuna dayandırıyor.. Belli ki, bu açıklama karşısında çevrecilerin akılları karışacaktır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, benim de aklım karıştı..
Madem deniz sularındaki atıklardan elde edilen bulgular temiz çıkıyor. O halde, deniz balıklarının nesli neden tükeniyor?
Ya da şöyle soralım.. Mustafa Öztürk diyor ki:
“-Türkiye’nin gelişmesini, kalkınmasını istemeyen bir grup çevreci var.”
Peki denizlerimizle ilgili, gerçekçi bilgi verecek kaç milletvekilimiz var!
Velev ki.. Planlanan 8 termik santralin Hatay’da kurulduğunu var sayarsak, bu durumun, dayanılmaz bir çevre felaketine yol açabileceğini düşünmek hayal olmasa gerek!
Çevrecilerin amacı, o günlerin yaşanmasını engellemek!
Haksız da sayılmazlar! Yalnız ortada şöyle bir durum var..
Santrallerin çevreye zarar vermeyeceğini iddia eden vekillerimiz, termik santrallerin kurulacağı bölgelerde ikamet etmeye başlasınlar, ben de böylece bu durumun zararsız yanlarını kamuoyuna yazmaya çalışayım..
Ne dersiniz?
İSSOS OTEL’İN LAVABOSU!
Otellerin, müşterilerine verdikleri hizmetler konusunda zaman zaman zaafiyetler yaşanıyor.
Örneğin İSSOS Oteli.. Tamam, Turistik bir otel..
Havuzu var, Aquasına da diyeceğim birşey yok! Ama, bir otel düşünün ki, havuza giriş parası olarak sizden 20 TL. ücret alacak..
Ama karşılığında hizmet olarak, bir lavaboyu müşterisinden esirgeyecek.. Bir günde 100 kişinin yüzmeye geldiği bir otelde dünya parasını cukka eden bir anlayışın, bir lavabo alacak parası yok mu, bilemiyorum.. Şaka değil..
Vallahi de, billahi de böyle..
WC’de lavabo yok, musluk yok! Ruh gibi bir hol..Sanki sığınak odasına doğru yol alıyorsunuz..
Bunu nereden mi bilmiyorum? Kaçtır aynı oteldeki düğün merasimlerine katılıyorum.. Her davetli, masaya dönüşünde bunları mırıldanırken duydum.. Elçiye zeval olmaz..
Ben yazdım, ama siz gereğini yapmazsanız detaylara girerim, bilesiniz..