EN AKTİF: Hatay Valisi M. Celalettin Lekesiz.. (Hiç olmayacak zamanlarda bile “Şu ilçemize de gidelim” diyerek, halka söz verip, mücadele vermesi nedeniyle.)
EN MESAFELİ: Kaymakam Cemil Aksak.. (Gazeteciler adına çok güzel bir konuşma(!) yaptıktan sonra, ‘Birşeyler yapabilir miyim’ demek yerine mesafeli kalması nedeniyle..)
EN DİRAYETLİ: Garnizon Komutanı Tuğgeneral Gürsel Öztürk.. (Sözünü esirgemiyor.. Anlatmaktan yorulmuyor, uyarıyor, İskenderun’un geleceği için çırpınıyor.. İlklere, yeniliklere fırsat vermesi nedeniyle..)
EN NAZİK: Belediye Başkanı Yusuf Civelek.. (Kendisini çileden çıkaracak durumlarda bile nezaketinden milim taviz vermemesi nedeniyle..)
EN DENETLEYİCİ: Av. Bülent Akbay ile Mimar Ercüment Kimyon.. (Bırakın geleni gideni, belediyede hangi hizmet nereye ve nasıl gidiyor meselesini bile yakından takip etmeleri nedeniyle..)
EN UYSAL: Milletvekili Aziz Yazar.. (CHP’de olup bitenlere rağmen verdiği “Herşey yolunda” imajı nedeniyle..)
EN UYUMLU: Uğur Fırat.. (Gergin anlarda, “Üç günlük dünya.. Ne olur uzlaşsak” mesajındaki uyumu nedeniyle..)
EN HIZLI: İbrahim Yaran.. (Meclis’te gündem oluşturmayı başarması ve her türlü arıza durumunda ortaya atılması nedeniyle..)
EN DİKKATSİZ: Aziz Toplar.. (Çöp araçlarına yüklenen toprakla ilgili adının geçmesi nedeniyle..)
EN AYKIRI: Ahmet Dönmez.. (Tek başına basında yaşanan ‘taraflı’ haberciliğe aykırı ses çıkarması nedeniyle.)
EN ARABULUCU: Erol Akın.. (Partili partisiz sadece ‘doğru’nun yanında yer almak için sarf ettiği enerji nedeniyle..)
EN HAKİKİ: AK Parti İlçe Başkanı Musa Kurşun (Ucu nereye dokunursa dokunsun haklı olanın yanında durması nedeniyle..)
EN ÇALIŞKAN: HEPAR İlçe Başkanı Melih Erozan.. (Bütün gece ders çalıştıktan sonra basına, günün anlam ve önemini belirten açıklamalar göndermesi nedeniyle..)
EN SAKİN: Kemal Sonay ile Ali Çıtanak.. (Haklılığına sonuna kadar inanmışlara özgü bir sükuneti her daim koruyabilmeyi başarmaları nedeniyle..)
EN ŞIK: Fen İşleri Müdürü Ali Hıdır Köseoğlu.. (Dillere destan şıklığından hiçbir durumda ödün vermemesi nedeniyle..)
EN KOPUK: CHP İlçe Başkanı Nihat Karpuz.. (Bu aralar hiç ses çıkarmaması nedeniyle..)
EN SOĞUKKANLI: MHP İlçe Başkanı İbrahim Gül.. (Hiçbir kavgaya dahil olmadan sessizce oturup gelişmeleri kaygıyla izlemesi ve gündemle ilgili açıklama yapması nedeniyle..)
EN UMURSAMAZ: İskenderun Çevre Koruma Derneği (2. OSB olarak düşünülen alanda birilerinin gazıyla takındıkları tepkisel anlayışın aksine, taşocaklarına karşı kayıtsız ve eylemsiz kalmaları nedeniyle..)
1 MAYIS VE İSDEMİR!
İSDEMİR’in bölge ekonomisine katkısı büyük. Üstelik, yeni yatırımlarla Dünya’da adından sıkça sözettiriyor.. İsmail Akçakmak’ın kaptanlık koltuğuna oturduğu bu koca tesise, işçilerin olan bağlılığını da bu son finansal krizde epeyce hissettik.
Hatırlarsanız.. İSDEMİR de, işçi çıkarmak yerine maaşlarda indirime gidip, mağduriyeti önlemiş oldu. Önemli bir karardı.. Allah bir daha o günleri yaşatmasın.. Hadise sadece işçileri değil, yöneticileri de kapsıyordu. Bir süre sonra, bir bayram arefesinde ikramiye dağıtıp, işçileri sevindirmesini de bildi İSDEMİR..
Şimdi, 1 Mayıs’ta İşçi Bayramı kutlanacak..
İSDEMİR’in işçilere bir güzellik yapacağını umuyorum..
Hazır, krizden çıkışın huzura yolaçtığı bir dönemde moraller yerindeyken, ikramiye bazında bir çalışmanın işçiye ilaç olabileceğini düşünüyorum..
Yine de karar İSDEMİR’in.. Bunca fedakarlıktan sonra, İSDEMİR’de alınacak her karara saygı duymak gerekir..
Büyükelçiye kızmayın!
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Marc Pierini, üşenmeden Antakya’ya geldi (İskenderun ısırır insanı..), Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girememesinin sebeplerininin kendi ihmalkarlığından kaynaklandığını öne sürdü. Diline sağlık büyükelçi..
Sakın kimseler çıkıp, o büyükelçiye kızmasın.. Çünkü doğruyu söylüyor..
Ne yapsaydı? Yalan mı söyleseydi?
Şirin görünüp, yaranmaya mı çalışsaydı?
Çıktı; mertçe.. Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne girebilmesi için gerekli yükümlülükleri yerine getirmediğini söyledi..
Mesela dedi ki.. Türklerin, Avrupa’da tamamen serbest dolaşmaları adeta olanaksız..
Yalan mı? Kıbrıs’ta ‘Hayır’ diyen Güney Rum kesimi şimdi AB ülkesi.. Üstelik, Türkiye’nin AB’ye girmesi için ‘hayır’ diyen ülkeler arasında..
Bize reva görülen en büyük işkencedir bu!
Niye zorluyoruz ki?
Sanki Türkiye, sığınacak yuva arayan bir sokak çocuğu..
Avrupa Birliği’ne girmezse kıyamet kopar. Sanki Türkiye çaresizdir.
Yunanistan batıyor işte.. Türkiye ise dimdik ayakta..
Ekonomisiyle, AB’nin iştahını kabartıyor..
Bakıyorum da, en küçük sorundan uluslararası en büyüğüne kadar, her konuda aynı anlayışın esiriyiz. Öylesine kaderciyiz ki..
Esasen kadercilik bile değil, tam tamına teslimiyet bu.
Vatandaş olarak her şeyi devletten bekleriz.
Söz konusu olan uluslararası bir mesele, örneğin AB’ye üyelik ise bunu bize “lütfedecek” olan yine başkalarıdır.
Böyle bakarsanız..
Daha çok beklersiniz..