Kendi kendime soruyorum.
Biz mi çok beceriksiz, kabiliyetsiziz.
Yoksa başka şehirlerdeki kadrolar mı çok becerikli?
Biz mi hizmet üretmek konusunda çok isteksiziz, yoksa onlar mı vermemek konusunda çok kararlı.
Biz mi çok korkağız, yoksa bilerek mi korkakça takılıyoruz?
Bakıyorum da, ‘İskenderun’a hareket gelsin’ deme yürekliliğine sahip değiliz.
Bakıyorum da, Antakyalı kadar kendimizden emin değiliz..
Çünk onlar, ‘üretmek’ konusunda bizden çok daha yürekli..
Hatırlar mısınız? Atakaş Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Recep Atakaş şöyle seslenmişti bir konferans sırasında:
“- Onlar 40 kişi birlikteler.. Biz 5 kişiyiz, ayrıyız”
Böyleyiz biz.. Şimdi herkesin, Recep Atakaş için ‘haklı’ dediğini duyar gibiyim..
Evet haklı.. Ama sorun da burda..
Herşey için ‘doğru’ ya da kişiler için de ‘haklı’ diyoruz..
Peki ya sonra..
Destek yok..
Katkı yok..
Eylem yok..
İcraat yok..
Hep başkasından bekleriz..
Sorumluluk almak istemeyiz..
Ağızlara anında fermuar çekeriz..
Ne diyordu Yılmaz Özdil:
“-İyi ile kötü, güzel ile çirkin, doğru ile yanlış, gerçek ile yalan arasında “gelgit”ler yaşarız. Hiç düşünmeyiz maalesef…
Korktuğumuz için mi kaçarız? Kaçtığımız için mi korkarız?
E haliyle…
Bizim yerimize düşünecek, bizim yerimize elini taşın altına sokacak, bizim yerimize hayatını tehlikeye atacak, bizim yerimize “korkmayacak” birini ararız.
Çırpınacak.. Boğuşacak…İftiraya uğrayacak..
Yargılanacak.. Bizim yerimize yanacak biri olsun isteriz.
Korkularımız yüzünden gasp edilen kimliğimizi, kişiliğimizi, haysiyetimizi bize geri verecek biri.. Bizim yerimize, bizim hakkımızı arayacak biri.”
Yalan mı?
Ne zaman değişeceğiz?
Ne zaman yürekleneceğiz?
Birileri tutturmuş, varsa yoksa İskenderun Belediyesi..
Birileri de, mesafeli duruyor, küsmüş..
Oda başkanları kayıp..
STK’lar tatilde..
Birileri Afrika’da, Endonezya’da..
Ya da İzmir’de, İstanbul’da..
Ankara’dakileri hiç saymıyorum bile.. Unuttuk, unutulduk!
Peki, İskenderun için kim kavga edecek?
İskenderunlu için sorumluluk alacak, kendisini ateşe verecek, boğuşacak, bizim yerimize korkmayacak kaç kişi kaldı bu koca memlekette!
Yine ses seda yok.
“İskenderun’da kimse var mı” diye bağırdık çağırdık.
Hayret çıt yok.
Dikkat ediyor musunuz? İskenderun’da tezahürat birden kesildi.
Dün, dostum Hayati Sonay beni aradı.. İskenderunhaber.com’un herşeyi..
“- Abi, İskenderun’da hayat durdu mu, yoksa bana mı öyle geliyor” diye sordu..
Evet, berbat bir hafta geçirdik.. 7 koca gün..
İçinde hiçbirşey yok.. Oysa geçen zamana yazık..
Ne konuşuluyor İskenderun’da? Bir şey vaat ediliyor mu, vaat ediliyorsa ne vaat ediliyor, edilmiyorsa, neden herkes susuyor onu da bilmiyoruz.
Belki de hiç bilemeyeceğiz!
Çünkü kimseler merak edip sormuyor..
ARSUZ’A KADAR BİTİĞİZ!
Et fiyatları uçuyor.. Bizim de aklımız uçuyor..
Dün haberlere yansıdı.. Diyorlar ki:
– Et ve Balık Kurumu’na et ithal etme yetkisi verilecek..
Bitti mi, bitti!
Bakın İskenderun ve çevresine..
Bir taraf sanayi, diğer taraf sözde turizm bölgesi..
Tarım alanları ise konutlara açıldı..
Et kesimi deseniz, bir kısmı kaçak..
İnsanları, yamaçlara taşıyacak tarım politikasından sözetsek, her taraf taşocağı..
Nereler kaldı? Arsuz’a kadar onlarca verimli arazi var, ama çoğu da yazlık sitelere dönüşmüş..
Şimdi de küçük/büyükbaş hayvan yetiştiriciliği birilerinin güdümünde tekelleştiği için kızıyoruz..
Oysa, Arsuz’a uzanan o geniş bölgede birşeyler yapmak üzere İTSO’nun bir çalışması vardı.. Yanılmıyorsam, tarımı kapsayan bir çalışmaydı.. Herhalde unutuldu..
Belirlenen bölge elverişli çünkü.. Besicilik de yapılabilir..
Dikkat edin, Kurban Bayramı’nda küçük ve büyükbaş hayvanlar şehir dışından gelir..
Bizim yok çünkü.. Varsa da, yetersiz..
Oysa çözüm basit..
Asıl iş Et ve Balık Kurumu’na et ithal etme yetkisi verilmesi değil, hayvancılığı canlandıracak tedbirlerin alınmasıdır.
Hayvancılığı kalkındırmak zorundayız. Et ithali günü kurtarmaktan başka bir işe yaramaz. Yapılacak iş ithalat ise ithal edilmesi gereken et ithalatı değil, damızlık ithalatıdır. Canlı hayvan ithali yapılıp besicilere uygun şartlarda verilmelidir.
Varsa başka formül, buyursunlar anlatsınlar..