Dörtyollu doktordan mektup var

Ne güzel de yazmış doktor bey, Dörtyol’dan.
Hem olayın içinden bütün çıplaklığıyla yazmış..
İşte o mektubu Hürriyet’ten Fatih Çekirge yayınladı..
Duygulandım, düşündüm..
Mektubunu okurken yaşadığın o anı düşünüyorum.
Kanlar içinde bir an.. Çığlık çığlığa bir acil servis..
O günleri hatırladım yine.. Allah korusun!
“Kurtarın” diye bağıran genç yaralı polis..
“Kan verin” diye bağıran hemşire..
Bugüne dek Kürt kardeşlerimize hangimiz kan vermedik?
Ya da Kızılay’ın seyyar araçlarına akın eden Türk’lerin kanından hangi Kürt kardeşimiz faydalanmadı, hayatı kurtulmadı mı?Dörtyollu doktordan mektup var
Tıpkı, 22. Dönem Hatay Milletvekili Mehmet Soydan’ın da dediği gibi:
“- Biz ayrılamayız!”
Bir filmin en acı sahnesi gibi yerleşiyor hafızama..
“Türkiye’yi seviyorum” demek günah mı?
Çok mu zor, bu sözlerin telafuzu..
Birlikte yaşamak..
Kardeşçe bir arada olmak..
Sevmek, sevilmek, illa ki ‘siyasete’ mi endeksli olmalı..
Kimi sevmemiz gerektiğine birileri mi karar verecek?
‘Özerklik’te neyin nesi?
Derken, Dörtyol’lu doktorun taşıdığı ‘endişeler’e takıldım yine..
Şöyle diyordu:
“- Ben memleketimi seviyorum.. 17 yıllık hekimim ve 15 yıldır Dörtyol’dayım. Şehit olan polise 0 RH – kanı ilk ben verdim. Helali hoş olsun. Maalesef diğer şehitlerin de ölü muayenelerini yapmak bana düştü. Dörtyol’da toplanan kalabalığın içinden de pek çok tanıdığım vardı.. Mağazaları zarar görenleri de tanıyorum ve hatta BDP heyetini karşılamak için toplanan ve sonra 100. Yıl İlkokulu’nu taşlayan Kürt kökenli kalabalıktan, (Yukarı mahallede Türk olduğu için dükkânı, evi zarar gören vatandaşlar da var) tanıdıklarım var. Bir dönem çocuklarıma bakıcılık yapan kızımızı da elinde sarı kırmızı yeşil bayrakla internette gördüm. (Çocuklarıma Kürtçe de öğretiyordu.)
O gün burada provokasyon yoktu. Herkes artık kişisel silahlanmaya başladı.. Gelmedikleri iyi oldu (BDP heyeti).. Çünkü kan dökmeyi bekleyen insanlar vardı. Cenaze töreni bile Adana’ya taşındı. Yani burada her şey uzaktan aktarıldığı gibi değildi. Bundan sonra herkesin daha dikkatli olmasını ben de diliyorum.
Saygı ve sevgilerimle..”
Doktorumuzun mektubu işte bu..
Yüreğimizi yakıp yıkan o derin sosyal yaramız için bundan güzel bir teşhis konulabilir mi?
Lütfen..
Nefretin beslediği o habis uru içimizden çıkaralım?
Çıkaralım ki, vücudumuza karışan o kardeşlik kanı, insanlığı yaşatacak kadar önemli olsun..

BU ŞARKI BURADA BİTMEZ!
Günler geçip gidiyor.. Tam alışıyorsunuz ki, bir ‘atama’ kararı, kopuyorsunuz sevdiklerinizden.. Gazetecilik mesleğimde bu duyguyu defalarca yaşadım..
Böyle anlar bende ‘dejavu’ etkisi yaratıyor.. Üzülüyorum..
Tugay ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Gürsel Öztürk ile İskenderun Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Turgay Erdağ’ın ‘tayin’ haberleri ister istemez etkiliyor beni..
Gerçi böyle başarılı insanları üst makamlarda görmek elbetteki sevindirici olmalı..
Çünkü, Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Daire Başkanlığı’na Öztürk Paşa’nın atanmasını önemsiyorum.. Erdağ Paşa’nın da Sahil Güvenlik Komutanlığı Kurmay Başkanı olması da benim için mutluluk ifadesi.. Dedim ya..
Alışmıştık, sevmiştik..
Güzel insanlardı..
Mesela, Öztürk Paşa’nın İskenderun’da yaşattığı ilkleri unutmak mümkün mü?
‘Asker-sivil’ hattında ‘duygusal’ bağ kuran asker olarak hafızalarımdan hiçbir zaman silinmeyecek.. ‘Gönül köprüsü’nün mimarıydı..
Ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Gürsel Öztürk, her seferinde bizleri mutlu etmeyi başarıyordu.. Bu kimi zaman bir afiş, kimi zaman bir kartpostal örneği, kimi zaman da küçük bir not olabiliyordu..
Makam, mevki gözetmeden, herkesle görüşebilen..
Her an yanınızda olduğunu hissettiren bir kişiliğe sahipti..
Bu duygu İskenderunlular’a ayrı bir mutluluk, keyif veriyordu..
Güven’deydik hep..
Hep bir arayış, hep bir güzellik yaşadık Öztürk Paşa’yla..
İskenderun’u ve İskenderunlular’ı çok sevdi..
Peki ya şimdi? Hatay’ın kurtuluş mücadelesini anlatan çok önemli bir eser bırakarak gidiyor.. Otuzdokuzlu olmak böyle bişey.. Yüreğimize sevgiyle yerleşen bu kurumun farkını hep yaşadık ve yaşamaya devam edeceğiz..
Gerçekten öyle..
‘Otuzdokuzlular ruhunu’nu taşımaksa apayrı bişey..
Kim ne derse desin.. Onlarsız yapamıyoruz artık!
Farklılar.. Sevgi dolular..
Halkın içindeler..
Ne diyeceğimi bilemiyorum.. Ayrılıklar mutsuz ediyor beni..
Boğazım düğümleniyor.. Diyeceğim şu ki:
Garnizon Komutanı Tuğgeneral Gürsel Öztürk ile İskenderun Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Turgay Erdağ’a yeni görevlerinde başarılar diliyorum..
Gönlümüz ve yüreğimiz hep sizinle olacak..

GEMİ GELDİ, AMA GİDEN 9 CAN!
Gazze’ye yardım götüren filodaki 3 gemiden biri olan ve İsrail’in kanlı baskın yaptığı ‘Mavi Marmara’ gemisi, İskenderun Limanı’na ulaştı. Geminin kaptan köşkünün camındaki kurşun izleri Mavi Marmara’daki dehşetin izlerini ortaya koyuyordu..
Bir anlık öfke..
Bir anlık dik duruş..
Ve Gazze yolunda yitirdiğmiz 9 can!
Dikkat ediyor musunuz? İsrail’le ilgili ilişkiler normalleşti..
Kimsenin sesi dikkat çekecek şekilde yükselmiyor..
O halde neden?
Niçin bu öfke?
Ben o aynaya bakınca içimden bir ses yükseliyor. Diyor ki:
“Türkiye öylesine ağır ve derin bir kamplaşmanın içine çekiliyor ki, artık provokasyona bile gerek yok.. Çünkü ateş zaten barutun içinde saklanıyor..

[poll id=”3″]

Yılmaz Akpınar
1974 doğumlu. Güney Medya'da müdür. İskenderun'un önde gelen gazetecilerinden.