Daha geçen gün yazdım. Renin Tıp Merkezi el değiştirdi. İşadamı Metin Yıldız’ın parlayan yıldızı ‘sağlık’ sektörü üzerinde ışıldıyor. Bu güzel bir gelişme..
Yalnız, bu süreçte istenmeyen bazı hadiseler yaşanıyor.
Biliyoruz ki, Türk Kızılayı İskenderun Şube Başkanı Ümit Günay, Renin Tıp Merkezi’ne tahliye davası açtı.. Normal, öyle bir hakkı var..
Yalnız, öğrendiğim kadarıyla bu binada bir ‘yurdun’ konuşlanması isteniyor..
Beklenti bu.. Ancak, genel merkezin böyle bir yaklaşım içerisinde olmadığı ortaya çıktı.. Hem niye olsun ki? İskenderun’un birçok yerinde yurt inşaatları yükseliyor.
Türk Kızılayı, Renin’den her yıl yaklaşık 100 bin dolar kira bedeli alıyor.
Yani o tıp merkezinin yöneticileri bedava oturmuyorlar..
Üstelik, bu süre zarfında 300 bin dolarlık yatırım yapıldığı unutulmasın..
Bunca emek, gayret, çabanın bir amacı var..
Halka hizmet ‘Patagonya Cumhuriyeti’ne değil, İskenderun’a sağlanıyor.
Bunca para gökten yağmıyor!
Hem hatırlatmakta fayda var.. O bina inşaat dönemindeyken bile, elektrik parası mevcut yönetim tarafından ödendi. Eksikler tamamlandı.
Şimdi böyle bir durum karşısında, mevcut yönetime ‘Çıkınız lütfen, orayı yurt yapacağız’ demek, ahlaki bir davranış biçimi değildir.
Kaldı ki, ‘yasal bir ihaleden’ çıkan sonucun karşılığında hizmet vermeye çalışan bir yönetimle karşı karşıyayız. Yıllar önce ‘hukuki’ zemin dahilinde açık artırmayla çatır çatır yüklü para ödemişler.. Hem Renin, Kızılay’ın o binasına talip olmasaydı, sırada Önem Dersaneleri vardı. İhalede onlar da bulunuyordu.
O vakit, kimseden çıt çıkmıyordu..
Şimdi ne oldu da yargıda olan bir konu üzerinden yorum yapılabiliyor?
Hem, Renin’in mevcut binası kiralık değil mi?
Sözleşme hükümleri yok mu?
Söyler misiniz bana:
– Kızılay Genel Merkezi’nin gündeminde ‘yurt’ talebi var mı?
Nasıl oluyor da, bir ‘tahliye’ talebinde mevcut yönetimin yaşayacağı zarar düşünülmez? Yanılmıyorsam, doğabilecek maddi ve manevi zarardan ötürü avukatlar, haklarını saklı tutuyorlar..
Üzüldüm doğrusu.. Ben bu örnek olaydan yola çıkarak..
Her türlü belgeye rağmen ‘kayıtsız’ kalan bir yaklaşım biçimini manidar buluyorum.
Bu konuda ‘zorluk’ çıkarmak isteyenleri de ‘hakkaniyet’ ile ‘vicdan’ duygusuna kulak vermeleri gerektiğine inanıyorum..
Ve diyorum ki: İnsaf!
İL MESELESİ..
İskenderun’un il olması konusu karmaşık bir durum..
Olacağına da inancımız yok..
Nedense, her genel seçim öncesi gündeme geliyor..
Arkadaşlar alınmasın.. Bir komisyon kuruldu, ‘hayırlı’ olsun..
Her türlü mücadelede yanlarındayım..
Ama bu hareketin bir tarafı eksik.. Böylesine önemli bir adımın içerisinde AK Parti’nin hiçbir milletvekili ya da partiye bağlı katmanlar yok.. Olmaz!
Çünkü, AK Parti’nin gündeminde il olmayı bekleyen ilçelerin varlığından sözedilmiyor. Yüksekova ve Cizre’ye yönelik niyet mesajlarından sonra kopan tepkiler meselenin askıya alınmasına yol açtı..
Hem unutulmasın:
Rivayete dönüşmüş ‘Suriye ile referandum’ hikayesi halen herkesin dilinde..
Nasıl olacak, merak ediyorum..
Çiller, Demirel, Özal, Yılmaz ve daha birçok isim ‘yaptık’ deyip, gittiler..
Yeter gayri!
İskenderun il olacaksa olsun..
Olmayacaksa da ‘il kriterlerini’ taşıyan büyüklüğü ve güzelliğiyle zaten her şehri kıskandıran bir efsanedir İskenderun!
İşte size yakın bir zamandan iki örnek:
Kaymakam Ali İhsan Su, “İskenderun’da bulunmak benim için gerçekten bir şans. Burada herşey mevcut..” derken, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç da, Hatay ziyareti sırasında Kaymakam Su’ya atfen, “İskenderun çok güzel. Hakkari’de vali olacağınıza, İskenderun’da kaymakam olarak görev yapmak güzeldir” ifadesini kullanmıştı..
Bugüne dek, İskenderun’a ‘aşkını’ ilan eden yüzlerce insan sayarım size..
Özetle, kim ne derse desin.. İskenderun’u il olsa da, olmasa da seviyorum..
Biz bize yeteriz.. E, illa ki birşeyler olacaksa, fazlasına da itirazımız yok yani..
Ama birkaç günde ne değişti bilemiyorum, hayırdır inşallah!