Herkesin bildiği bir şeyi, kamuoyuna duyuramama durumuna ne denir?
Filozof değilim, o yüzden bilemiyorum..
Ama adım gibi bildiğim başka bir mevzu var..
Hikaye size biraz karmaşık gelebilir..
Tavsiyem, ‘cinnet’ geçirmeden, usulca okumanız..
Aktarıyorum:
Adam 49 yaşında.. Evli, çocukları var..
Gönlü başka bir kadına kaymış..
Görüşmüşler, koklaşmışlar..
Gel zaman/git zaman tutkuyla süren birliktelikte, erkeğin libitosu tavan yapmış.. Yetinmemiş! Aşk kaçamaklarının sınırlarını zorlamış..
Kırmızı çizgiler aşılmış, bağlandığı kadının kızına da gönül koymuş..
Kadın kısmı durur mu?
Sen nasıl yaparsın, tarzı çıkışmalar..
Tartışmalar..
Kavgalar..
Duyulabilir korkusu, vesaire..
Derken.. Kırmızı çizgilerin baraj kapakları giderek zorlanıyor olmuş!
Kadın korkuyor..
Kız korkuyor..
Erkek korkuyor..
Etti mi size üç yanlış!!!
Bakıyorlar ki, korktukları başlarına geliyor..
Ucundan, sağından, solundan yavaştan duyuluyor bu ‘gönül’ meselesi..
Ağız torba değil ki, büzesin!
Tenkitler sıralanıyor ardı ardına..
Olmadı, birileri ‘dur’ demeliydi bu gidişata..
Kapanmalıydı mevzu!
Aile meclisi toplanıyor..
Düşünüyorlar, taşınıyorlar.
Mevzu, libido düşkünü o erkeğin yakın bir arkadaşına intikal ettiriliyor..
Zira ardaş dediğim, dobracı, doğrunun efendisi, çevrenin sevdiği saydığı bir insan.. Lafı geveleyecek biri değil.. Alıyor dostunu karşısına, yanlışlarını bir bir sıralıyor.. Mertçe!
‘Bırak bu işleri, yaptığın doğru değil’ diyor..
‘Hem kendine, hem çevrene zarar veriyorsun’ diyor da, diyor!
Adam ‘doğru’ ya.. İyilik etmeye çalışıyor dostuna..
Hatta kurtarmaya çalışıyor..
Konuş konuş, bir yere kadar!
Aradan 45 dakika geçiyor..
Olmuyor, bir yerde ‘patlıyor’!
Patlayınca da, üç yanlış bir doğruyu götürüyor!
Adına da ‘cinnet’ koyuyorlar..
E, şimdi de diyeceksiniz ki..
Gerçekten yaşandı mı bu hikâye?
Ah be güzel abiciğim!
Gazetelerin her gün 3. sayfa manşetlerini okuduğunuz yetmiyor da, benden ekstra kanıt mı istiyorsun?
CEMİYET’E KAZIK!
İskenderun Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Şehmus Aslan’ın Söz’deki manşetleri dün gibi aklımda..
– Kazıkkent!
Başlıkların sebebi şuydu:
O vakit, Doktorlar Caddesi’nde çift taraflı parkların önlenmesi ve trafik akışının hızlanması açısından, belediye tarafından dubalar yerleştiriliyordu..
Esnafın tepkisinden hareketle Sehmus Aslan epeyce bu hizmet ayağını eleştirmiş, ‘kazık’ların zararlarından sözetmişti..
Tabi rahatsız olan vardı, olmayan da..
Mesela ben, Belediye binası önündeki ‘kazık’lardan epeyce rahatsızım..
Ama Doktorlar Caddesindeki uygulama için aynı görüşte değildim..
Yazdım da..
Çünkü.. Esnaf, az ötede duran çokkatlı otoparkı değil de, aracını görebildiği yeri tercih ediyordu. Dolayısıyla dükkan önünde park etmekle, kendilerine kolaylık sağlıyorlardı.. Bu ayrıcalık değil de, neydi?
Şimdi aynı belediye, İGC binası önünde benzer ‘kazık’lar dikmiş..
Şehmus Aslan’ın düşüncesi nedir, bilmliyorum..
Ama cidden ben bu durumdan rahatsızım..
Çünkü, İGC; toplantıların yoğun olduğu bir kurum..
Zira, ziyarete gelen protokolün, bürokratın, siyasetçinin makam araçlarını, şoförleri nereye park edecek, gerçekten merak ediyorum?
Hem o yol zaten dar.. Bence faydası değil, zararı olur..
Ne dersin, Şehmus abi!
Aynı görüşte miyiz?!
AH YUSUF BAŞKAN AH!
İstanbul’da, İzmir’de veya Ankara’da düzenlenen fuarların bir sebebi var. Hatay’ı tanıtmak!
Bunun için de bir dünya dolusu para harcanır. Niye?
– Elbetteki bölgenin kültürel dokusunu Türkiye’ye anlatmak.
İnsanları Hatay’a çekmek..
Bundan daha etkin bir reklam aracı olur mu?
İstanbul’da Hatay Günleri de, reklam pastasından hakettiğimizi alabilmek için bir fırsattı. Bu konuda, Hatay Valisi Celalettin Lekesiz elinden geleni yapıyor..
Yoğun bir gayret, efor sarfediyor. Başarılı da oluyor!
Bir de Payas Belediye Başkanı Bekir Altan faktörü var.
Dinamik, üretken bir isim..
Hakkını da veriyor..
Alıyor atv muhabirini, Hatay’ın tüm stantlarını gezdiriyor..
Anlatıyor, tanıtıyor, reklamın kralını yapıyor..
Her karede Hatay’ın kendine özgü kültürel dokusu var..
Yalnız, diğer tarafta da İskenderun standı var..
Cılız, zayıf, heyecansız!
İskenderun Belediyesi, standın bir iki resmini çektirip, İskenderun basınıyla paylaşıyor.. Tam bir hayal kırıklığı!
Fotoğraflar hiçbir şeyi anlatmıyor..
Hatta Başkan Yusuf Civelek’in, diğer stantları gezdiğini gösteren bir resim karesi bile yok.. Ulusal basınla röportaj veya İskenderun’u tanıtan diyaloglardan tamamen yoksun bir yaklaşım örneği karşısında şaşırıyorum.
Demem o ki..
İskenderun Belediyesi hem fuarın hem tanıtımın hakkını yeterince veremedi..
Fırsatı teptik gibi..
Neredeyse bir haftadır İskenderun dışında olan Başkan Civelek’in zamanına yazık! Üstelik cepten de gidiyor..
Üzgünüm ama, yetmez!