CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde “CHP tabanının yüzde 65’i çözüm sürecini destekliyor” açıklaması yapan Gülseren Onanç’ın istifasını istedi. Onanç da Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa etti.
Dün de Onanç şöyle demişti:
“- CHP’de inandığım fikirleri savunacağım bir ortamın kalmadığını düşünüyorum.”
Haksız da sayılmaz.. Bitmedi..
CHP yönetimi, Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’na geçtiğimiz haftaki kapalı grup toplantısında “CIA ajanı” suçlamasında bulanan CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz için de disiplin sürecini başlattı. Yılmaz, CHP TBMM Grup Disiplin Kurulu’na sevk edildi.
Evet, CHP genel merkezinde bunlar yaşanıyor..
İnsanın başı dönüyor neticede..
Sanırım ‘kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkı’ konusunda yeterince ilgili davranmayan CHP, kadın milletvekillerine de aba altından sopa göstermeye başladı.
Biliyorsunuz ki, İskenderun Belediye Meclisi’nde de komisyon seçimlerinde ‘demokratik’ bir şekilde aday olan 5 CHP’li meclis üyesi için de ‘disiplin kurulu’ yolu gösterilmişti..
Anlıyorum ki, CHP canı sıkıldı mı, disiplin kurulunu gösteriyor.
Kılıçdaroğlu’nun boş gösteren halini alan doğruları bu durumu telafi etmekten aciz. CHP’nin giderek ayrıştığı bir dönemde, insanların doğruyu söylemesi bile suç sayılır oldu. İskenderun’dan biliyorum.
Onlarca etkili CHP’li isimler neden köşelerine çekildiler dersiniz?
Meydan milletvekillerine kaldı. Onlar da Suriye ile yatıp, Suriye ile kalkıyorlar..
Bu aralar da barış sürecine takmış durumdalar ama, kendi teşkilatlarında ‘Kemalizm dar görüşlülüktür’ fikrini savunan yöneticilerin varlığına da ses çıkarmıyorlar.. Hani Kemalizm, evrensel solun Türkiye’deki şekliydi?
Niye bu düşünceyi savunan yöneticiye ses çıkarmadınız?
Niye, BDP’li Sırrı Süreyya Önder dışında, Aysel Tuğluk’un da videolarını paylaşan isimler baştacı edildi?
Mesela, bazı kurumlarda T.C’nin kaldırılmasını eleştiriyorlar, ama CHP’li olan İskenderun Belediyesi’nin benzer yaklaşımını görmezden geliyorlar.. Neden?
Sırf bu yüzden birçok insan kendini CHP karşısında yabancı hissediyor ve sandığa sırtını dönüyor..
Bakınız.. Cumartesi günü CHP Genel Başkan Yardımcısı Doç.Dr. Gökhan Günaydın İskenderun’a geliyor. Ardından da Arsuz’da “Büyükşehir Yasası ve Yasa Gereği Kapanacak Belde Belediyeler” mitingine katılacak..
Arsuz’da ne anlatmasını bekliyorsunuz?
Büyükşehir yasası kötü mü diyecek?
Arsuz’un sınırları genişlerken, bu imtiyaza rağmen kötü senaryolarla karşı karşıyayız mı diyecek?
Arsuz ilçe oldu diye, hükümeti mi eleştirecek?
Bugüne kadar CHP neredeydi?
Arsuz için ne yaptı?
Arsuz’da yan yana birçok belde varken, bu konuda şikayet eden Madenli eski Belediye Başkanı Dr. Asaf Güven’in ‘birleşelim’ çıkışına, CHP o vakit neden sessiz kaldı? Asaf Güven, ‘böyle olmuyor’ diyerek başkanlıktan çekilmedi mi?
Hem söyler misiniz bana.. Arsuz’a kadar uzanan coğrafya CHP’nin kalesi değil mi? Neredeyse 3 dönem belediye başkanlığı yapmış belediye başkanları o bölgeye ne verdiler? Neler kazandırdılar?
Turizm cenneti olmak varken, Arsuz’a hangi yatırımcıyı çekebildiler?
Şimdi genel başkan yardımcısı gelip, Arsuz’da nutuk çekecek..
Niye? Kime ne faydası var?
Bana sorarsanız, CHP’nin genel başkan yardımcısı önce, ‘Arsuz yıllardır neden gelişmiyor’ diye, önce belediye başkanlarından hesap sormalıdır..
Tabii, buna cesareti varsa?!
POLİSİN İŞİNE KARIŞMASAK!
Sevgili Gökhan yazmış; ‘Ölüm, intihar ve Ahmet Şanlı. Bu kadar anlamsız.’
Evet, bize de anlamsız geliyor..
Cinnet ya da değil..
İntihar ya da cinayet..
Adı her ne ise, bu durum Ahmet Şanlı ve eşini bir daha yaşama döndürmez..
Hepimiz üzgünüz!
Kaldı ki, oğlu Yusuf Şanlı, “Ölüm şekilleri, geçmişlerinde ki iyi niyet ve dürüstlüğü gölgede bırakmasın” diyerek, bir noktada yüreğimizi dağladı..
Fakat bundan sonra, buradan yazdığımız herşey acıyı büyütmekten öteye geçmez..
Bırakalım da polis görevini yapsın!
Polis, olaydan sonra elde barut izi var mı, yok mu, tespit yapmıştır..
O vakit Onur Sitesi’ne kimlerin girip, çıktığını araştırmıştır..
Sadece cep telefonları değil, Şanlı’nın yakın geçmişini incelemeye almıştır..
Elbetteki olayın iç yüzü her yönüyle soruşturuluyor..
Bundan kimsenin şüphesi olmasın..
Bırakalım da sonuca odaklanalım..
‘Merhum Ahmet Şanlı’dan bir süre önce yüklü miktarda borç alan kim?’ diye girersek olaya, Şanlı’nın da borçlu olduğu isimlerden tutun da, Sezer Sitesi’ndeki daireden neden ayrıldığına kadar, birçok soruyla karşılaşırız..
Bunlar doğru şeyler değil..
Kaldı ki, bundan sonrası polisin görevi..
Lütfen aileye daha fazla acı çektirmeyelim!
SAHİDEN YAPILMAYACAK MI?
Dün, İskenderun Askeri Deniz Hastanesi’nin depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılacağını yazmıştım..
Peki bundan sonra ne olur?
Aslında en makul cevabı AK Parti Yönetim Kurulu Üyesi Ercan Aflaz verdi..
Şöyle diyordu Face’deki yorumunda:
“Son günlerde askeri hastanesinin Adana’ya taşınacağı hakkında bilgiler gündeme geldi. Bende bu konu hakkında yapmış olduğum araştırmayı kamuoyuna paylaşmak istedim. İskenderun Asker Hastanesi bundan tam altmış bir yıl önce kurulmuştu, Türkiye’de başlayan kentsel dönüşümden bu binaya da yıkım kararı çıktı. Askeri Hastaneler 2006 yılından önce sadece asker, asker aileleri ve Genel Kurmay bünyesinde çalışan sivil memurlara hizmet veriyorlardı.
Yani asker hastaneler sadece askerlere açık vatandaşlara kapalı idi.
2006 yılında SGK’nın kurulmasıyla Türkiye’de tüm sağlık tek çatı altında toplandı. İsteyen vatandaşlarımız istediği her yerden sağlık hizmeti alamaya başladı. Bu birleşmeyle beraber askeri hastanelerde halka açıldı.
Bu birleşmeyle Türkiye tarihinde bir devrim yaşandı. İlk önceleri yıkılıp yerine yeni bina yapılması düşünülüyordu, ama artık askeri hastanelerin eski yoğunlukları kalmamıştı, çünkü asker aileleri de sivil memurlarda istedikleri hastanelerde tedavi olabiliyordu. Askeri hastaneler sadece askere gidecek erbaş adaylarının elverişli olmayanlarının kontrol edildiği, askerlik yapan erbaşların rahatsızlandığında, sözleşmeli çalışan uzman çavuş ve astsubayların sözleşmelerini yenilemeleri için başvurdukları yerler haline geldi.
Zaten erbaşların birçoğu da askeri hastaneden gidip sevk alıp devlet hastanesine geliyorlar, çünkü birçok tahlili yapacak donanımlarının olmadığı da söyleniyor.
Birçok doktor da istifa edip özel hastanelere geçti. Sonuçta döner sermaye ile çalışan bir kurum, son yıllarda gelirin gideri karşılamadığı bir haldedir muhtemelen. Çünkü ne kadar hasta o kadar para demektir.
Zaten iki yıl sonra falan askeri hastanelerin çoğunluğu kapatılacak ve SGK’ ya devredilecek haberleri de gündeme çıkmıştı.
Şimdi iki yıl sonra kapatılacak bir kuruma milyonlarca para harcayıp ve sonra kullanılmaz hale gelmesinin kime ne faydası olacaktır ki?
Bu yazıyı okurken bundan sonra ne olacak peki diyenleri de duyar gibiyim.
Bundan sonra İskenderun’da askerlik yapan erbaşlar asker hastanesi olmadığı için devlet hastanelerine başvuracaklar ve tedavi olacaklardır.
Tabii ki askerlerin hastanelere gelmesinden dolayı bir yoğunluk yaşanacaktır, ama kurumlarımızda bunların önlemini şimdiden almaya başlarlarsa bir sorun olacağını düşünmüyorum.”
Ercan Bey’in sosyal paylaşım sitesindeki bu mesajı, arz/talep açısından önemli bir içerik taşıyor..
Ne dersiniz.. Hasta yoğunluğu olmayan bir hastanenin yeniden yapılması ne kadar doğru? Ya da askeri yetkililer, aksini anlatan istatistikler ortaya koysalar da, etraflıca bilgilensek diyorum!