Kazakistan-Türkiye: Kökü derin kardeşlik
Türkiye ve Kazakistan ilişkileri bakımından çok özel anlamlar taşıyan yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Bundan sadece çeyrek yüzyıl önce, iki kutuplu dünyanın iki ayrı kutbunun önemli devletleri olan ve içten içe kardeşlik duyguları beslemekle birlikte, reel politika bakımından soğuk savaşın iki ayrı cephesinde yer alan devletler idik. Bugün, uluslararası arenada iki taraflı ve çok taraflı ilişkilerin iki güçlü stratejik ortağı olarak geleceğe daha büyük bir umutla bakıyoruz.
Avrasya Bölgesi’nde, yani dünyanın omurgasında, Doğu ile Batı’yı barış ve işbirliği içinde kalkınma stratejilerine yönlendirebilecek, devletler arasındaki kuşku ve güvensizliği ortadan kaldırabilecek, demokratik gelişmeler ile insan haklarının sağlıklı zeminlerde gelişmesinin önünü açabilecek bilgi birikimi ve kültürün hem Kazakistan’da, hem de Türkiye’de var olduğu açıkça görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan büyük bilgi birikimi ve ilgi çekici bir sosyal bilinç ile sağladığı çoğunluk Hükümeti ile Avrasya Bölgesi’nde yer alan Ortadoğu, Kafkasya ve Balkanlar gibi tarihten gelen sorunlarla iç içe yaşayan bölgesinde istikrar unsuru olmaktadır. Bu bölgede, Türkiye’nin sağduyulu yaklaşımının olmadığı bir durumda, yaşanan çeşitli çatışmaların alabileceği boyutu düşünmek bile sıkıntı verebilir.
Kazakistan Cumhuriyeti ise bölgesel ve küresel unsurlardan kaynaklanabilecek sınır aşan terörizm, insan kaçakçılığı, ülkeler arası yasadışı insan göçü, uyuşturucu kaçakçılığı, yerel ve bölgesel dini ve etnik çatışmalar ile gıda güvenliği sorunu ve ortak ekolojik sorunları kendi ulusal bilgi ve kültür birikimi ile çözüm yoluna sokma uğraşındadır.
Bir yandan Ahmet Yesevi’nin, İslam dininin başka etnisiteye sahip insanlar ile başka dine mensup kişilere yönelik engin hoşgörüsünü öğreten tarihi kültür mirası, öte yandan Sovyetler Birliği’nin halklar arası barışı ve işbirliğini öne çıkaran yaklaşımından öğrenilen iyi uygulamalar Kazakistan yönetiminin ilkelerine dönüşmüş ve Anayasal düzeninin temelini oluşturmuştur.
Kazakistan Cumhuriyeti’nin kurucu Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in, daha Sovyetler Birliği dağılmadan önce başlattığı ulusal ve uluslararası siyasi inisiyatifleri bunun açık göstergesidir.
Kurucu Devlet Başkanımız Nursultan Nazarbayev, daha 1992 yılında, Birleşmiş Milletler Teşkilatı Genel Kurulu’nda, tüm dünya devletlerine seslenerek, Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı’nın (AİGK/CICA) kurulması gerekliliğini dile getirmiştir. Alınan kararla 5 Ekim 1992 tarihinde, merkezi Almatı’da olmak üzere kurulmuştur.
Türkiye, Dönem Başkanlığı’nı 7-9 Haziran 2010’da Kazakistan’dan devralmıştır. Türkiye ve Kazakistan, sözü edilen ülkelerin de katkısıyla, AİGK toplantılarında az önce belirttiğimiz türden yerel ve bölgesel tehlike ve tehditlerin bertaraf edilmesi için önemli kararlar alınmasını ve işbirliği yapılmasını sağlamaktadır.
Geçtiğimiz 22 yıl içerisinde Kazakistan, önüne büyük hedefler koymuş ve bunları, halkın ve yönetimin ahengi ile başarabilmiştir. Ülkemiz uyum içinde gelişmektedir. Çok uluslu ve çok dinli toplum yapısı ile parlak bir örnek olmuştur. Etnik gruplar ve dinler arası diyalog ile bir arada yaşama konusunda büyük başarılar sağlamış ve adeta model haline gelmiştir.
Kurucu Devlet Başkanımız Nursultan Nazarbayev’in inisiyatifiyle başlatılan ve düzenli aralıklarla toplanan Semavi ve Geleneksel Dinler Liderleri Kurultayı, bütün dünyadaki dini merkezler tarafından yüksek düzeyli katılımlarıyla desteklenmektedir. Barışsever dünya toplumu, giderek artan tehlike ve tehditler karşısında işbirliği ve diyalog imkânları arayabileceği yeni bir zemine kavuşmanın kıvancını, övgüyle dile getirmektedir.
Bir diğer önemli projeler – dünya finans krizine karşı etkin önlemlerin alınmasını sağlayacak “G-Global” Platformu ve dünyada ilk nükleer silahtan feragat eden ülke olarak nükleer silahsızlanma projesi “ATOM” projesi uluslararası arenada büyük yankı uyandırmıştır.
Kazakistan Cumhuriyeti, barış ve huzurun sadece iyi niyetle ve güzel sözlerle sağlanamayacağını bilmekte ve hem kendi ülkesinin, hem de dünya toplumlarının refah düzeyinin arttırılması için büyük çaba göstermektedir.
Bağımsızlık yıllarında, yabancı yatırımların önü açılmış, ülke ekonomisine 120 milyar dolardan fazla doğrudan yabancı yatırım çekilmiştir. Gayri Safi Milli Hâsılamızın 2015 yılında 200 milyar dolara ulaşması, Kişi Başına Milli Gelirin 14.500 doları geçmesi hedeflenmiştir. Kazakistan, milli refah düzeyi açısından, dünya ülkeleri sıralamasında 26 puan ilerleyerek 50’nci sıraya yükselmiştir. Kazakistan’da eğitim seviyesi çok yüksek olup, toplam nüfusun % 99’u okur-yazardır.
Aynı zamanda Kazakistan, uzay araştırmaları alanında da büyük atılımlar yapmaktadır. Kazakistan, dünyanın en büyük uzay üslerinden biri olan Baykonur Uzay Üssü’ne sahiptir. Bu Uzay Üssü’nde, ülkemizin uzay araştırmaları ve kozmonot yetiştirme çalışmaları yapılmaktadır. Türk dünyasının ilk astronotu unvanına sahip olan Kazakistan vatandaşımız Toktar Aubakirov, 1991 yılında, Baykonur Uzay Üssü’nden uzaya çıkmıştır.
Bağımsızlığımızı kazandığımız yıllardan bu yana, Türkiye hep yanımızda yer almıştır. Geçiş döneminin zorluklarına rağmen, eğitim alanında ilk elini uzatan ülke Türkiye olmuş, ülkemize gelen ilk işadamları, inşa edilen ilk yapılar, açılan ilk oteller hep Türkiye’den olmuştur.
Belirtmek gerekir ki, yukarıda zikredilen tarihlerden beri ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki ilişkiler, artan bir ivme ile gelişme ve derinleşme göstermiştir. Günümüz itibariyle Kazakistan ile Türkiye arasında siyasi, ekonomik veya kültürel alanda herhangi bir çözülmemiş mesele yoktur.
Türkiye ülkemizin uluslararası inisiyatiflerine destek vererek, bize yakınlığını göstermektedir. Kazakistan 2010 yılında AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) Başkanlığı’nı başarılı bir şekilde yürütmüştür. Geçtiğimiz yıl İslam İşbirliği Teşkilatı Başkanlığı’nı da üstleyen Kazakistan, kuşatıcı ve kapsayıcı dış politikası sayesinde bölge ve dünya barışına katkıda bulunmaya devam etmektedir.
Bununla yetinmeyip, 2011 yılında, dünyada prestijli organizasyonlardan biri olan Asya Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan Kazakistan, 2012 yılında Londra’da gerçekleştirilen Olimpiyat Oyunları’nda büyük başarı göstermiştir. Dünya sıralamasında 12’nci sırada yer alarak uluslar arası spor alanında bir kez daha kendinden söz ettirmiştir.
Güzide başkentimiz Astana, EXPO-2017 Dünya Fuarı’nın ev sahipliğini başarıyla yürütmek için çalışmalarını çoktan başlatmıştır. Her alanda Türkiye’nin desteğini gören Kazakistan, EXPO-2020 fuarına evsahipliği konusu başta olmak üzere, birçok inisiyatiflerde kardeş Türkiye’yi desteklemeye devam etmektedir.
Uzmanların ortak kanaatine göre; 2012 yılının Ekim ayında, Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Başkanı Sayın Nursultan Nazarbayev’in Türkiye’ye; Mayıs ayında, Türkiye Başbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Kazakistan’a yapmış oldukları resmi ziyaretler, ayrıca Parlamento Başkanlarımızın 2012 ve 2013 yıllarındaki karşılıklı ziyaretleri, ülkelerimiz arasındaki karşılıklı münasebetlerde yeni bir dönem başlatmıştır.
Türkiye ve Kazakistan arasında Stratejik Ortaklık Antlaşması’nın imzalanması da tarihi bir olaydır. Bunu, bütün Türk devletleri için karşılıklı yarar temelinde işbirliğine yönelik önemli bir örnek olarak tanımlamak mümkündür. Bu anlaşma, Kazakistan ve Türkiye arasında başta siyasi, iktisadi, askeri-teknik, haberleşme alanları olmak üzere, sosyal, kültürel ve beşeri ilişkilerin bütün alanlarını önemli ölçüde güçlendirecek bir belgedir.
Bu anlamda 2012 yılının Ekim ayında, Kazakistan Devlet Başkanı N.Nazarbayev’in Türkiye’ye resmi ziyareti esnasında, tarihimizde ilk defa Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısı Ankara’da yapılmıştır. Konsey toplantısı esnasında, birçok iki taraflı belge imzalanmış olup, bunlardan “Yeni Sinerji” adlı Ortak Ekonomik Programın Eylem Planı önem kazanmaktadır. Program çerçevesinde 2015 yılına kadar karşılıklı ticaret hacminin 10 milyar dolara yükseltilmesi planlanmaktadır. 2013 yılının ilk 8 ayında ülkelerimiz arasındaki ticaret hacmi 2,2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiştir.
2011 yılının Ekim ayında, Devlet Başkanımız Nursultan Nazarbayev’in inisiyatifi ile kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (kısa adıyla Türk Konseyi) gibi devletlerarası ortak bir Türk kurumunun ilk zirvesinin Almatı’da yapılmış olması da ilişkilerimizi yeni bir boyuta taşımıştır.
Bunların yanı sıra, Türk dünyasının bilim adamları ile aydınlarını bir araya getirmek üzere kurulan ve Türk Konseyi’nin bir organı olan Türk Akademisi, 2010 yılında, Astana’da kurulmuştur.
Türkiye devlet yöneticileri, Türk devletlerinin birliğini sağlama yolunda sarf ettiği yoğun çalışmaları takdir ederek, Nursultan Nazarbayev’i “Türk Dünyasının Lideri” unvanına layık bulmaktadır. Bunun bir nişanesi olarak, Ankara’da kurucu Devlet Başkanımız Nursultan Nazarbayev’in anıtı dikilmiştir. Bu, Kazak halkının seçkin lideri, kurucu Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e Türk halkının göstermiş olduğu saygının somut göstergesidir. Devlet Başkanımıza gösterilen saygı, Kazak halkına gösterilen saygı demektir.
Kazak halkı ve yönetiminin Türk halkına bir jesti olarak, 2009 yılında, Astana’nın merkezi yerinde, Türkiye’nin kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye dışındaki en büyük tam boy anıtı dikilmişti.
Kardeşlik ilişkilerinin Avrasya Bölgesi’nin barış ve işbirliği içinde birlikte kalkınmasına hizmet etmesini sağlamak üzere, Ekim ayında Moskova’da yapılan Gümrük Birliği Zirvesi’nde, kurucu Devlet Başkanımız Nursultan Nazarbayev’in gündeme getirdiği “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gümrük Birliği’ne girme isteği”nin ciddi olarak ele alınması da, baştan beri vurguladığımız çok değerli uluslar arası inisiyatiflerden biridir diye düşünüyorum.
Canseyit Tüymebayev
Kazakistan Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi