Uzun zamandır sorunlarını anlatan astsubayların özlük haklarının iyileştirilmesi için düğmeye basıldı, ama polis memuru için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Oysa bir çalışma yapılıyorsa, bu kapsama tüm güvenlik personeli dahil edilmesi gerekmiyor mu?
Örneğin;
Milli Savunma Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Başkanlığı’nın çalışmalarıyla, astsubaylar için ilk etapta “görev ve makam tazminatı” konularında iyileştirme yapılıyor.
Oysa ben bu mesleğe başladığım 1994 yılından beri polis memurları da aynı sorunu yaşıyor.. Peki, yıllarca ‘çözeceğiz’ denmesine rağmen, polis neden hep geri planda bırakıldı? Astsubaylar, subaylara ödenen 5 farklı tazminatı alabilecek konuma gelirken, polis memurlarının özlük hakları ve katsayılarının düzenlenmesi için neden kimse ses vermiyor?
Yanlış anlaşılmasın!
Astsubayların hakkı neyse, almalı..
İyileştirme adına her adımı doğru buluyorum.
Ama bu sürece polis de dahil edilmeliydi..
Madem astsubay ile subay arasındaki; görev ve makam tazminatları, intibaklar ve başlangıç dereceleri, astsubayların, özellikle emekli olduktan sonraki maaşlarını ciddi olarak etkilenmesindeki açık daralacak.. O halde; aynı ailenin bir ferdi olan polis memuru da aynı oranda bu iyileştirmeden payını almalıdır diye düşünüyorum..
Milli Savunma Bakanlığı’nın; birini diğerinden ayırt edebilme imkanı yok.
Eğer ailenin birinde huzursuzluk varsa bu huzursuzluk herkese yansır.
Gerek öğretmenler, gerekse tüm kamu çalışanları benzer haklardan faydalanmalı..
Sanırım, Türkiye’nin genel ekonomik yapısı buna müsait..
Öyle değil mi?
BİRAZ YÜRÜYELİM!
İskenderun İlçe Emniyet Müdürlüğü trafik yoğunluğunu düşürmek için bir takım çalışmalar yapıyor. Bunlardan biri de, esnafı araç parkı konusunda bilinçlendirmek..
Trafik polisleri; araç sürücülerinden, kapalı otoparkı kullanmalarını istiyor.
En doğrusu da bu!
Aslında bunu defalarca yazdık, konuştuk..
Ne yazık ki, çok katlı otoparkı kullanmayı sevmiyoruz.
Dahası;
Aracımız, işyerimizin kapısı önünde olsun istiyoruz.
Rahatlığımıza toz kondurmuyoruz yani..
Üzerine, alışveriş yapmak için araç sürücüleri de park etmeye kalkışınca, trafik akışı çileye dönüşüyor.
Zaten, şehrin işlek hiçbir cadde ve sokağında, park yeri bulmak mümkün değil.
Oysa çözüm basit;
Bir; Bisiket kullanalım!
İki; Aracımızı trafik yoğunluğunun olmadığı yerlerde park edelim. Böylece yürümeyi alışkanlık haline getirebiliriz. Düşünsenize, çoğu zaman fazla kilolarımızdan şikayet ediyoruz! Kolestrol diye feryat ediyoruz..
Ama iki adım yürümeyi beceremiyoruz.
İstiyoruz ki, iki adım ötede arabamız olsun!
Neden?
Hani yürüyüş sağlık açısından faydalıydı?
Gündüz vakti şehirde iki adım atmaya çekinen, fakat akşam saatleri lokmaya vurup, sahilde saatlerce yürüyüş yapan da biz değil miyiz?
Evet; hanımlar, beyler!
Aradaki dengeyi nasıl sağlayacağız?
Gündüzleri de biraz yürüsek, fena olmaz hani..
Üç; Otopark veya okul bahçesi park ücretlerinde indirim yapılsın ki, insanların ayağı alışsın.. Olur mu?
DENİZİ TANIYORSAN, KORKACAKSIN!
Havalar ısındı, topluca soluğu denizde alıyoruz.
Hava rüzgarlı veya deniz dalgalıdır bakmıyoruz.
Amaç serinlemekse, yüzme bilmiyor olsak bile, denizin derinliği korkutmuyor bizi.. Açılıyoruz veya dalgalarla boğuşmayı marifet sayıyoruz.
Aşırı güvenin yolaçtığı sonuç ortada;
Denizciler’de 15 yaşındaki çocuk hayatını kaybetti.
Erzin’de bot alabora oldu, iki ölü..
Sarıseki’de 19 yaşında bir genç boğuldu.
Dün Samandağ sahilinde 35 yaşlarında bir ceset bulundu..
Reyhanlı’da Yenişehir Gölü’ne giren 18 yaşındaki Suriyeli kurtarılamadı..
Bu, daha ilk haftanın bilançosu..
Meteoroloji uyardı;
Pazar günü Hatay’da sıcaklık 40 dereceyi bulacak!
Nem oranıyla birlikte hissedilen sıcaklık, 50 derece olacak..
Allah korusun ama, bu sıcaklıklar büyük tehlikenin habercisi..
O bakımdan denize girerken daha dikkali olmanız gerekiyor.
Bana kalırsa; denizi tanıyan insan, denizden korkan insandır!
Unutmayalım ki;
Suda yüzme bilenler de bilmeyenler kadar, boğulma tehlikesiyle karşı karşıya..
Lütfen; derinliğini bilmediğiniz, dibini göremediğiniz veya bel bölgesini geçen derinlikteki sulara girmeyiniz.