1918 ve 1923 tarihlerini kapsamış olan Millî Mücadele Döneminde, Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu dönemlerde bir taraftan emperyalizme karşı siyasal bağımsızlık mücadelesi veriliyorken, diğer yandan Osmanlı Devleti’nin otoritesini yitirmesiyle oluşan iktidar boşluğu doldurulma çalışmaları başlamıştır. Bu otorite boşluklarını dolduran, kendisine ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlığı rehber edinen ve meşrûiyetini doğrudan halktan ve halka ait Müdafaa-i Hukuk ruhundan alan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Kuvva-i Milliye ruhunun yani yerel-sivil direnişin ana ilkesi ise “Ulusal Kurtuluş” olmuştur.
İlk zamanlar silahlı mücadele dışı direniş hareketlerinde bulunan cemiyetlerin, 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgal edilmesi ile birlikte silahlı direniş yoluna yönelerek, özellikle Güney Cephesi’nde yer alan Antep, Urfa, Maraş ve Mersin gibi bölgeler üzerinde örgütlenmiş, şehir savaşlarını yönlendirmeye başlamışlardır. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanarak, 17 Aralık 1918’de Müslüman Hintli askerlerin çoğunluğu oluşturmuş olduğu İngilizler tarafından işgal edilerek önce Mersin, daha sonra gönüllü Ermeni birliklerden oluşan Fransızlara terk edilmiştir.
1917 yılında başlayan işgalle birlikte, 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması ile son bulmuş ve Fransa 21 Aralık 1921 tarihine kadar Çukurova’yı boşaltmayı kabul ederek bölgeden ayrılmıştır. Böylece bölgede meydana gelen emperyalist işgal sona ermiş ve esaret altındaki yerler kurtarılmıştır. Bölgenin Türk askerine devir teslimi 5 Ocak 1922’ tarihinde gerçekleşerek sona ermiştir