Hatay ilinin çevre sorunlarını, farklı disiplin ve değişik bakış açılarıyla irdelemek ve en iyi çözüm yollarını bulmak amaçları ile 28-30 Mayıs tarihleri arasında Hatay Büyükşehir Belediyesi ev sahipliği ve Mustafa Kemal Üniversitesi işbirliği ile “Hatay’ın Çevre Sorunları ve Çözüm Önerileri” sempozyumunun ilki düzenlenmiştir.
2 gün süre ile toplam 9 oturum şeklinde düzenlenen sempozyuma,21 adet üniversite, 2 Büyükşehir Belediyesi, 7 ilçe Belediyesi, Hatay Valiliğine bağlı kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilcileri olmak üzere toplam 700 kişi katılım sağlamıştır.
Sempozyuma gönderilen 100 bildiriden bilim kurulu tarafından değerlendirme neticesinde 39 sözlü ve 38 poster bildiri olmak üzere toplam 77 adet bildiri kabul edilerek sunulmuştur. Buna ilaveten 2 davetli ve 5 adet kamu, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarını temsilen sunumlar gerçekleştirilmiştir.
Sempozyum planlaması esnasında çevre bilimi ile ilgili 26 ana konu başlığı belirlenmiş ve toplam 7 bilimsel oturumda sunulan bildirilerle bu konuların tamamının irdelendiği görülmüştür. Bu sorunların birbirlerinden bağımsız olmayıp, iç içe geçtikleri ve çözümü konusunda bir bütün olarak değerlendirilmesi, tüm paydaşların işbirliği içinde hareket etmesi ve bölgesel ortak eylem planları oluşturulması gerektiği sonucu ortaya çıkmıştır.
2013 yılında 6360 sayılı kanun ile Büyükşehir statüsüne kavuşan Hatay ili nüfusu resmi kentleşme oranının yüksek olmasına rağmen, fiili kentleşme oranının oldukça düşük olduğu ve bu durumun şehrin sorunlarının katlanması sonucunu doğurduğu belirtilerek, komşu ülke Suriye’de yaşanan iç savaştan kaynaklı yoğun mülteci akınının mevcut sorunları daha da arttırdığı vurgulanmıştır.
İlk oturum olan Amik Ovası oturumunda;
Hava kirliliğinin temel sebeplerinin ilimiz özelinde öncelikli olarak ısınma amaçlı kullanılan kalitesiz fosil yakıtlardan kaynaklandığı, bunu özellikle körfez bölgesinde yerleşik bulunan ağır sanayiden kaynaklı kirlilik ve gittikçe yoğunlaşan trafik kirliliğinin izlediği ortaya çıkmıştır. Öte taraftan körfez bölgesi gelecek planlamasında izni alınan ve alınacak olan 21 adet termik santralin bu kirliliği daha da arttıracağı öngörülürken, Hatay ekolojisinin alternatif yenilenebilir enerji kaynakları olan güneş, rüzgar, termal ve biyoenerji kaynakları açısından büyük bir potansiyele sahip olduğu ve bu kaynakların daha etkin kullanılması ile daha fazla temiz enerji üretilirken daha az çevresel risk oluşacağı belirtilmiştir.
Toprak kirliliğinin temel kaynağının, ”Toprak Koruma Kanunu ve Toprak Kirliliği” yönetmeliğinin uygulanmamasından kaynaklı tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı nedeniyle tarım alanlarının giderek azalması,verimli ova toprağının Amik Gölü’nü kurutmak için açılan drenaj kanalları vasıtası ile yüzey akışı şeklinde, önce Asi Nehri’ne ve oradan Akdeniz’e taşınması kaynaklı kayıplar oluşturduğu, buna ilave olarak zirai ilaç ve gübrelerin bilinçsiz kullanımı ile anız yakımı toprak kirliliği oluşturan etmenlerin başında geldiği sonucuna varılmıştır.
Bu başlıklara ek olarak taş ocaklarının bölgenin çevresel yapısına olumsuzlukları ön plana çıkarken bu işletmelerin yerleşim yerlerinden ve tarımsal alanlardan uzak doğal habitata zarar vermeyecek yerlere gerçekçi ÇED raporları doğrultusunda kurulması gerektiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte bölgede son yıllarda artan orman yangınlarının büyük ölçüde, Suriye’deki iç savaş, Hint keneviri yetiştiriciliği gibi insan kaynaklı olduğu ve önemli boyutlara ulaştığı; bu yangın alanlarının yaygın kanının aksine tekrar ve zaman kaybetmeden ağaçlandırılıp, rehabilite edildiği belirtilmiştir.
Asi Nehri oturumunda, genel olarak su temelli çevresel sorunlar irdelenmiştir. Su temelli çevresel problemlerin uzun yıllar önce Amik Gölü’nün kurutulması ile başladığı, tarıma bağlı nüfus yoğunluğu dolayısıyla tarımsal amaçlı su tüketiminin çok fazla olduğu ve bu nedenle açılan 2000’den fazla kuyunun yer altı su kaynaklarını giderek azalttığı ve boşalan alanlar dolayısıyla ovada obruk oluşma riskinin arttığı belirtilmiştir. Tarımsal su tüketimi konusundaki bilinçsiz kullanımın temel nedenlerinden en önemlisinin kamusal yaptırımların yetersizliği olduğu vurgulanmıştır. Bu durumun su kaynakları kirliliği üzerinde de etkili olduğu belirtilmiştir. Asi Nehri ile ilgili sorunların genel olarak biyolojik, fiziksel ve kimyasal çevresel başlıklar altında değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Asi Nehri’ndeki kirlilik probleminin ise büyük bir çoğunluğunun, ülkemiz kaynaklı olmayıp doğduğu Lübnan’dan başlayarak Suriye boyunca kirlenerek geldiği ve il sınırlarımıza kirli bir şekilde giriş yaptığı belirtilmiş, buna ilaveten ilimizde faaliyet gösteren tarımsal sanayi kaynaklı bir kirlenme ve şehrin yağışlarının Asi Nehri’ne verilmesi ile yağış sularının yüzey akışı nedeniyle taşıdığı materyallerden kaynaklı bir kirlenmenin olduğu belirtilmiştir.
Aynı zamanda Asi Nehri’nin Samandağ sulak alanları ve kıyı kirliliğinin en büyük nedenlerinden biri olduğu belirtilmiştir.
Ayrıca körfez kirliliğinin Sanayi ve Termik Santral temelli olduğu vurgulanmıştır.
Habibi Neccar oturumunda çevresel sorunlar kentsel açıdan ele alınmış, ilk olarak kent yaşam kalitesinin arttırılmasında Asi Nehri’nin gerekli rehabilitasyon çalışmaları sonrasında katkı sunabileceği vurgulanmıştır. Ardından bölgesel ekonomik büyümenin çevreye potansiyel olumsuz etkileri vurgulanarak, piyasa ve kamu ekonomisi açısından çözümler önerilmiştir. Hatay İlinin çevre sorunlarının kentleşme ve mimari bağlamda değerlendirildiği bölümde nüfusun belli bölgelerde yoğunlaşması ile ortaya çıkan plansız kentleşme, çarpık ve hava sirkülasyonunu engelleyen yapılaşma, neticesindeki görüntü kirliliği ve trafik sorunları güncel kamu verileri ile ortaya konulmuştur. Kentsel dönüşüm ve tarihi dokunun ön plana çıkarıldığı yeni bir şehir planlaması ile modern ve ekolojik yaklaşımların kent tasarımlarındaki hayati önemi değerlendirilmiştir.
Amanos oturumunda, şehrin çevresel güvenlik sorunlarının ilk sırada Suriye ve kırsal kaynaklı göçle ilgisi ön plana çıkarken, durum izlenen yanlış politikalara bağlanmıştır. Çözüm noktasında geç kalındığı iletilmiştir. Hatay kent merkezi ve çevresindeki yasalarla koruma altındaki 5 alanın bu yaptırımlara rağmen korumanın halen idealden uzak olduğu belirtilmiştir. Samandağ kıyı çizgisindeki 40 yıllık değişimin olumsuz olduğu ve bu durumun başta yanlış kentleşme olmak üzere önceki yasal boşluk ve denetimsizlik dolayısı ile illegal kum çekilmelerine bağlı olduğu vurgulanmıştır. Bölgesel planlamalardaki eksiklikler dolayısıyla tarımsal bir kent olan Hatay’ın 1. Sınıf tarım arazilerinin yok olduğu ve gelecekte kenti bekleyen bir tehlike olduğuna değinilmiştir.
Dağ Ceylanı oturumunda; salgın hastalıklar, deprem su baskınları gibi çevresel risklerin Hatay özelinde kent tasarımında yeterince göz önüne alınmadığı vurgulanmıştır. Bölgede kullanılan pestisitlerin son 4 yıllık verileri üzerinden yasal yaptırımlara paralel olarak azaldığı belirtilmiştir. Ardından bölge biyoçeşitliliğinde önemli bir yeri olan Yayladağı koruma alanı içerindeki ”Çizgili Anadolu Sırtlanı” üzerindeki çevresel stresin başlıca taş ocakları ve bölge halkının bilinçsizliğinden kaynaklandığı bildirilmiştir. Daha sonra çevresel kirliliğin genotoksik etkileri üzerinden biyolojik çeşitliliğin azaldığı, bu durumum ekolojik unsurların varlıkları artırılsa bile geri dönülmez etkilere sahip olduğu vurgulandı. Devamında çevresel sorunların hala yeni türlerin ortaya çıktığı oldukça zengin bir botanik biyoçeşitliliğe sahip bölgenin geleceğini tehdit ettiği vurgulanmıştır. Kapanışta çevre kirleticileri üzerinden yaratılan toplumsal korkunun yanlış olabileceği, insan sağlığı üzerindeki tehlikenin nerede başlayıp nerede bittiğinin maruz kalma senaryoları üzerinden belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Körfez oturumunda ise diğer oturumlardaki çıktılara ilaveten bölgedeki tarihsel yapıların restorasyonunda aslına uygunluğunda sorunlar olduğu, çevresindeki yapılaşmaya tarihsel dokuyu bozmayacak bir standart getirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Özetle; Hatay’ın önemli çevre sorunlarının bulunduğu, aslında AB uyum süreci ile birlikte iyileştirilen yasaların mevcut sorunların ortaya çıkmasının engellenmesi ve çözümü konusunda yeterli ve bağlayıcı hükümler içermesine rağmen, sahada uygulanması noktasındaki eksiklikler dolayısıyla yaşandığı belirtilmiştir. Burada kamu yararı tanımın gerçekçi ve bağlayıcı bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiği, özellikle insan ve toplum sağlığı konu olduğunda kamu yararının insan ve çevre odaklı uygulanması gerektiği önemle belirtilmiştir.
Sonuç olarak, kirletmemenin daha ekonomik ve önemli olması dolayısıyla çevre duyarlılığı konusunda bireysel ve toplumsal bilincin oluşturulmasının aslında en önemli çözüm olduğu ortaya çıkmıştır.