Toplumsal olarak kıpırdanmanın, ateşlenmenin ve de yeşermenin vakti gelmedi mi acaba?
Derinlerde kaynama var; hem de fokur fokur.
Ateşi,beni de yakar, senide.
Her şey yolunda imiş gibi, rahat tavırlar içerisinde bulunmakta ,neyin nesi?
Bu sorumsuzluk , bu aymazlık nereye kadar gider?
Somut olan ve çığ gibi büyüyen sorunlara ,ihlallere ve derebeylik anlayışına daha ne ölçüde göz yummaya devam edeceğiz?
Ağzı olan konuşuyor ,kendince hesaplaşıyor ,ortalık karışıyor.
Üstüne vazife olmayan konuşuyor ,enkaz bırakıyor.
Egolarının tatminsizliğinden, felaket çanları çalıyor.
Bitmek bilmeyen ihtiraslara, feda oluyoruz.
Bizlerde toplum olarak;sadece ve sadece bakıyoruz.
Görüyoruz, duyuyoruz ve konuşamıyoruz.
Dilimize biber sürülmüş,gözlerimize perde çekilmiş,vicdanlarımıza beton dökülmüş adeta..
Bu korkaklık niye?
Neyin çekincesi?
Gerilmekten, içimize kapanmaktan hayattan nefret eder vaziyetteyiz.
Hayatımız gerilim filmi olmuş.
Her anı,her sahnesi dehşet görünümlü bir kabus.
Bu mu bize reva görülen; daha doğrusu bumu kendimize yakıştırdığımız hayat anlayışı?
Sessiz kalmak,yanlışı görmezden gelmek ve boyun eğmek işlenen suçlara ortak olmaktır.
Birileri hayatı gani gani yaşarken ve de zevki sefa alemlerinde cirit atarken;
Birileride yoksulluğun tavan yaptığı acımasız ve içler acısı hayatla boğuşuyor.
Adil,İnsancıl ve Onurlu hayat bu mudur?
İnsan olan ,yanlışa top yekün karşı durmalıdır.
Haksızlıklara ve yanlışlara göz yummak ve sineye çekmek hangi sebepten olursa olsun kabul edilebilir bir durum olamaz.
İnsanın kendini inkar etmesine eş değerdir.
Küllerinden doğan ve özüne ters düşmeyen anlayışın, tekrar yeşermesi ümidiyle;
Mutlu kalın,Umutlu olun
Yaşanası yarınlar diliyorum…