Günümüz dünyasındaki en tesirli silah, dildir.
Kalbi kırmaya tek bir söz yeter ama kırılan kalbi tamir etmeye ne bir özür, ne de bir ömür yeter. Her insan görme, işitme, tatma, koku alma ve dokunma gibi duyulara sahip olarak doğar. Yalnız bunların içinde dil tatma olayını iyi yaparken, çevresini de bilinçli ya da bilinçsiz, şiddetle telkin eder. Şiddet sözcüğü genellikle, bir başkasına fiziksel, cinsel taciz olarak algılanır. Hâlbuki hayatın her alanında dille sözlü taciz günden güne yaygınlaşıyor.
Annenizin, babanızın, eşinizin, yakın bir dostunuzun söyledikleri, sıradan gibi gelen sözlerinin sizin iç dünyanızı nasıl kararttığını kelimelerle anlatamadığınızı, psikologlar farklı terimlerle vurguluyorlar. Kim der ki ben şu ana kadar dil tacizine uğramadım. Sevdiğim veya sevmediğim insanlardan herhangi ağır bir söz duymadım. Babanın oğula, annenin kızına, kocanın eşine, kardeşin kardeşe söylediklerini kim inkâr eder? Bugün, bu tür dil tacizine uğrayan insanların bir bölümü ceza evlerinde, bir bölümü hastanelerde, diğer bir bölümü ise mezarlıklardadır. Size göre ufak olan bir söz karşınızdaki insanın bir dil tacizine uğramasına neden olabilir. Dilinizi nerede, nasıl kullanacağınızı dikkat etmeli, insanları incitmemeniz gerektiğini fark etmelisiniz. Bu dünya bir dağa benzer. İşlerimiz de yaptıklarımız da seslenmek gibidir. Seslerimiz güzel ve çirkin de olsa dağa çarpar, döner yine bize gelir.
Gönül birliği, dil birliğinin üstündedir.