1950-1960 Adnan Menderes Başbakanlığı döneminden günümüze gelinceye kadar, değim yerindeyse “kan emiciler” ülkemizi istila ettiler.
Bu kan emiciler, başta ABD olmak üzere aynı anlayışı güden diğer Avrupalı işbirlikçileridir.
Bu yayılmacı ve kuşatmacı zihniyete sahip Emperyalistleri ;kapıları ardına kadar açarak ,yollarına kırmızı halılar sererek, dönemin idarecileri davul zurna ile karşıladılar.
Ülkenin o dönemdeki kıt olan tüm imkanlarını onlar için seferber ettiler.
Ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının idaresinde onlara söz hakkı verdiler.
Söz hakkından öte; planlama ve uygulama yetkileri verdiler.
Ülke idaresinde, perde arkasından gizli idarecilik görevi üstlendiler.
Verdikleri bir kaç kuruş krediye istinaden bu hakları onlara tanıdılar.
Yaratılan suni ferahlık bu günlerin kara habercisiydi aslında.
O dönemlerden itibaren adamlar bırakın atar damarlarımızı, kılcal damarlarımıza kadar girdiler.
Ülkenin bütün öz değerlerini alt-üst ettiler.
Sanayisinden-Tarımına,Eğitiminden-Sağlığına,Ekonomisinden-Siyasetine kadar kendi çıkarları ölçüsünde her şeyi yeniden programladılar.
Bağımlılık yaratacak tüm entrikaları ve kirli oyunları bu ülkeye dayattılar.
Bu aşağılık Emperyalistler; Kurtuluş Savaşında yapamadıklarını İdareler eliyle yaptıracak yol ve yöntemler bularak tatbik ettiler, etmeye de devam ediyorlar.
Geçmişte kardeşi kardeşe kırdırdılar, ahlaksızlık ve kin tohumlarını serptiler.
Bu ülkenin darbeler döneminin tamamının temelinde bu alçak Emperyalist ülkelerin parmağı olmuştur.
Ülkemizi bir ileri-iki geri,diledikleri gibi yönlendirebilecek zeminler yaratmışlardır.
Her alanda direkt yada, dolaylı olarak kendi çıkarlarının temininde baskıcı ve dayatmacı olmuşlardır.
Tabiri caizse sakalları öteden beri kaptırdığımızdan gıkımızı dahi çıkartamıyoruz.
Bakmayın siz zaman zaman nafile efelenme triplerine.
Vallahide billahide tamamı oyun, tamamı yalan.
Koca bir ülkenin kaderini bu Emperyalist ülkelerin kararları yada tutumları belirliyor ne yazık ki.
İçeridekiler iktidar sevdasından, ya boyun eğmiş ya da vurdum duymaz davranmışlardır.
Hal böyleyken uslanmaya akıllanmaya hiç niyetimiz yok gibi.
Çapak tutmuş gözlerimizi açmanın,pas tutmuş beynimizi kullanmanın vakti gelmedi mi?
Ekmeğimize,suyumuza aldığımız her nefese müdahale eden ve onlara çanak tutan her kim varsa lanet olsun diyorum.
Toplumsal olarak araştıracağız ,öğreneceğiz ve hakikatleri göreceğiz.
Bu işin başka yolu yok.
“KOYUN” olmaktan kurtulacağız.
YETER!..
Bin kere, Yüzbin kere yeter…
Bu zulümden kurtulmanın tek yolu “İNSAN“olmaktan geçer.
İnsan olmak;insani değerleri taşımak ve insanlığa hizmet etmekle mümkündür.
İnsan olacağız, soracağız ,sorgulayacağız ve muhakememizi kendimiz yapacağız.
Aklımızı kiraya vermekten ya da üzerine ipotek koydurmaktan vaz geçeceğiz.
Aksi takdirde ömür billah bu alçak Emperyalistlerin oyuncağı olacağız.
Bizler kendimizi geliştirir ve yeterince bilinç sahibi olursak ne içeride , ne dışarıda hiç kimse sırtımızı yere getiremez.
Tam Bağımsızlığı içselleştirdiğimiz gün; bu güzelim ülke Atatürk’ün çizdiği istikamette yol alacaktır.
Ulu Önderin dediği gibi”Özgürlük ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir“anlayışını ilelebet bu ülkenin her bireyi yüreğinde taşımalıdır.
Kurtuluş bu anlayıştadır..
Yaşasın Özgürlük, Yaşasın Bağımsızlık!..
Mutlu yarınlara…