Hatay’ın Samandağ ilçesinde doğan Dr. Semir Beyaz kısa zamanda çok yol almış başarılı bilim insanlarımızdan. Lisans eğitimine başladığı andan itibaren araştırmacı yönünü ön plana çıkaran Beyaz, ülkemizi Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Kanser Araştırmaları Enstitüsünde yaptığı çalışmalarla temsil ediyor. 2010 yılında Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinin İmmünoloji Doktora Programına kabul edilen Beyaz doktora çalışmalarının bir kısmını Harvard Tıp Fakültesinin Kanser ve Kan Hastalıkları merkezinde, kan hücreleri, kök hücreler ve epigenetik üzerine; diğer kısmını ise Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Kanser Merkezinde beslenme, kök hücre ve kanser arasındaki ilişki üzerine yürüttü. Çalışmalarının sonuçları Nature ve Nature İmmünoloji gibi dünyanın önde gelen bilimsel dergilerinde yayınlandı ve bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. Doktora çalışmalarını 2016 yılında tamamladıktan sonra Harvard ve MIT’de araştırmalarını sürdürmeye devam etti. 2016 yılı itibariyle moleküler biyoloji ve genetik biliminin temellerinin atıldığı, DNA’nın ikili sarmal yapısının kâşiflerinden James Watson gibi tıp alanında Nobel ödüllü birçok önemli bilim insanına ev sahipliği yapmış olan Cold Spring Harbor Laboratory’de kendi araştırma laboratuvarını kurdu.
Beyaz, devam eden araştırmaları, bağışıklık sistemi ile ilişkili hastalıklara yönelik olup; bu çalışmalar ile Uluslararası Kök Hücre Araştırmaları Derneği Üstün Başarı Ödülü, Amerikan İmmünoloji Derneği Genç Araştırmacı Ödülü, Janeway Ödülü, Erken Kariyer Akademisyen Ödülü, Harvard İmmünoloji ve Jeffrey Modell Ödülü gibi prestijli birçok ödüle layık görülmüştür.
‘BİLİM BİRİKİMLE İLERLER’
Konuşmasına “Kanser nedir?” sorusu ile başlayan Beyaz; Kanseri, Hücrelerin kontrolsüz bölünmesi sonucu dokuda oluşturduğu hasara neden olan karmaşık bir hastalık olarak tanımlarken, kanserin başlangıç, gelişme ve sonuç aşamaları olduğuna değindi. Kanserin vücudun kolluk kuvvetleri olan bağışıklık sistemini etkisiz hale getirdiğini ve yayılma evresinin bu aşamada başladığını ekledi.
Neler kanser riskini arttırır? Yaşamsal ve önlenebilir faktörlerden neler sayılabilir?
İlk unsur olarak sigarayı önceleyen Beyaz, ardından yeme içme alışkanlıklarının, obezitenin ve fiziksel inaktivitenin etkisine değindi. Hayati ve biyolojiyi anlarken tamamen lineer bir koordinasyon olmadığını ama sigara ve obezite gibi faktörlerin kansere sebep olma riski olduğununsa altını çizdi. . Yani bir kişi 90 yaşında sigara kullanıyor ve hala kanser taşımadığı için sigara kanser yapmaz diyemeyiz. Kansere etki eden faktörleri çalışırken neden-sonuç ilkesi gözeterek değerlendirme yapılması gerektiğini belirtti.
“BU GİBİ ÇALIŞMALAR ANCAK İSTE GİBİ TEKNOLOJİ, İNOVASYON VE ENDÜSTRİYİ ÖNCELEYEN ÜNİVERSİTELERDE MÜMKÜN OLABİLİR”
Beyaz konuşmasına: “Kansere ilk tedavi yaklaşımı tümörün cerrahi olarak alınmasıdır. Bu yüzyıllarca önce düşünülen bir teknik olsa da, günümüzde hala kullanılmaktadır. Bu tedavinin problemleri tümöre erişememe veya tümörün yayılması durumunda etkili olmamasıdır. 1900 de radyo terapinin kullanılması evresine geçildi. Böylece kanserli hücrelerin öldürülmesi amaçlandı. İlk bulunduğunda bu yöntem çok ilkeldi. Simdi daha efektif kullanılmakta ve sadece kanserli hücrelere odaklanılabilmektedir. Buna benzer yıllara yayılan gelişimler, inovasyonu hedefleyen ve işbirliğini on plana çıkaran ISTE gibi üniversitelerde mümkündür. Avantajlarına rağmen, radyoterapinin problemleri, tümörün yayılması durumunda etkili olamaması ve yaşamsal organlara hasar verebilmesidir. Herkesin en çok bildiği kanser tedavilerinden biri de kemoterapidir. Kemoterapi 1940’larda Harvard Kanser Enstitüsünde hızlı bölünen hücreleri toksik ilaçlarla öldürmek fikri üzerine kullanılmaya başlanmıştır. Kemoterapinin yan etkileri ve problemleri kanser hastaları için önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu yüzden kansere bütünsel ve etkili bir tedavi yöntemi geliştirmek için basit ama multidisipliner yani birden fazla disiplini içine alan bir yönteme odaklanmamız lazım. 2000’li yıllarda insan genom çalışmaları ile insan DNA si incelemeleri kanser çalışmalarına yeni bir boyut getirdi. Tümörün tedaviye karşı direnç mekanizmaları geliştirmesinden dolayı kanseri zamana ve yüzlerce değişkene bağlı olarak çalışmak gerekiyor.
Kanserde en heyecan verici gelişmelerden biri, son yıllarda immunoterapi adi verilen ve bağışıklık sistemini kullanarak kanserli hücreleri yok etmeyi hedefleyen tedavi yöntemidir. Kanserin bağışıklık sisteminden kaçma ve onu kandırma mekanizmasını immunoterapi ile ortadan kaldırmak amaçlanıyor. Bu yaklaşım, temel bilimlerin desteklemesi sonucu mümkün oldu. Bu yüzden temel bilimleri toplum olarak desteklememiz lazım ve kaynak ayırmamız lazım ki hastalıkların temel mekanizmaları anlaşılsın ve buna göre immunoterapi gibi yenilikçi tedavi yöntemleri geliştirilsin. Biyolojiyi anlarken lineer yaklaşamazsınız. Bu yüzeysel yaklaşımlar faydasızdır. Biyolojiyi anlamak çok boyutlu bir düşünme sistemi gerektirir. Vücudun ve yaşamın kendi mekanizmasını anlamadan hastalıklar düzgün bir şekilde tedavi edilemez.” Diyerek devam etti.
Kanserle savaşırken korkusuz ve yaratıcı olmak lazım. Bilim bir takım ürünüdür, tek başına yapılmaz. Bu gibi çalışmaların ancak inovasyonu ve teknolojiyi önceleyen üniversitelerle mümkün olabileceğine söyleyen Beyaz “Bu gibi çalışmalar ancak ISTE gibi teknoloji, inovasyon ve endüstriyi önceleyen üniversitelerde mümkün olabilir.” diye konuştu.
Dr. Semir Beyazın konuşmasının ardından İSTE Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Eyyüphan YAKINCI; teşriflerinden dolayı teşekkür ederek İSTE ’de yapılan manyetik malzemeler ile kanserin teşhisi ve tedavisi konusunda yapılan çalışmalardan ve yapılabilecek iş birliklerine değindi.
Bilim severlerin sorularının ardından teşriflerinden dolayı Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tolga DEPÇİ, plaket ve hediye takdim etti.